Okunma Sayısı : 1198
Onun adı Mustafa, yaşı da henüz 7 idi. Evlerinin üç çocuğundan ikincisi ve tek oğlandı. Kendisinden üç yaş büyük bir ablası dört yaş küçükte bir kız kardeşi vardı. İşleri çok ağır olan bir dağ köyünde yaşıyorlardı. Küçük Mustafa o yıllarda okula yazılmış çok başarılı geçen bir ders yılının ardından artık yaz gelmişti. Anneciği sabahleyin erkenden 3 tane oğlak ile 5 kuzuyu Mustafa’nın önüne katar “hadi kuzum bunları şu köyümüzün altlarında kırda otlat gel” der, Mustafa da bunu severek yapardı. Çünkü onda aşırı bir hayvan sevgisi vardı. Köyün altından daha biraz uzağa düşen ve adeta bir boğazı andıran yoldan gider gelirdi eve. O yolun kenarındaki tarlaların duvarları çok yüksek büyük büyük taşlarla yapılmış, ama kuru duvar diye adlandırılan bu duvarların arasında bir hayli açıklıklar olurdu. Buralara adamın eli yumruk halinde bile girer ve işte buralara kuşlar da yuvalarını yaparlardı. Bu deliklere bir gün sabah yine annesinin önüne kattığı malları otlamaya giderken Mustafa’nın dikkatini çeken bir şey olmuştu. Son birkaç gündür bu duvarın başında iki tane güzel kuş birbirleri ile yarışırcasına gagalarında ot ve yün parçaları ile o duvarın başında biraz oynaştıktan sonra, o duvardaki daracık bir deliğe giriveriyorlardı.
Mustafa hep gelip giderken onları dikkatle seyrediyor ve o delikte ne yaptıklarını merak ediyordu. Evde bir akşam bunları düşünürken merakını gören annesi soruvermişti; “Mustafa m öyle kara kara ne düşünüyorsun benim güzel kuzum?”
Mustafa o dalgınlığından silkinip uyandı, bu beklediği bir soruydu. Anasının yüzüne gülerek baktı ve “anaaaa” dedi. “Ben kuzuları otlatmaya giderken iki kuş görüyorum otlukta. Abdilerin tarlasının duvarında bir deliğe ağızlarında ot ve yün parçaları ile giriyorlar. Acaba o kuşlar ne yapıyorlar onlar o delikte diye onu merak etim de anacığım” dedi. “A benim güzel yavrum onlar da bizim gibi yuva yapıyorlar, yani doğacak yavrularına ev ve yataklar yapıyorlar, onların biri anaç biri de babaç yavrum hadi sen yat” dedi. Mustafa’nın ufacık gönlünde artık o kuşlar; anaçlar babaçlar olarak yer yaptı.
Mustafa yattı ama gözüne bir türlü uyku girmiyordu. Dili anaçlar babaçlar diyemiyor ancak kendince Anaçlay Babaçlay (kuşların ana ve babaları) diye o hafif peltekli diliyle sabahlara kadar sayıkladı ve sabahı zor yaptı. Hemen sabah erkenden daha anasının yolluk kesesine azık koymasını bile beklemeden kuzu ve oğlaklarını salıp otlatmak bahanesi ile yola çıktı.
Yine o tarlanın başındaki duvarın karşısına geçip o kuşları gözetlemeye başladı.
Daha kuşlar henüz yoktu, sağa sola ve havaya doğru baktı hah geliyorlardı yine ağızları ve bacakları ot ve yün parçası doluydu. Ve Mustafa nın bakışları arasında o yuva deliğine doğru süzülüverdiler. Ve beş on dakika sonra yine çıkıp özgürce oyunlar yaparak uçup gittiler. Mustafa meraktan adeta çatlayacaktı, hemen yerinden kalktı koşarak varıp o duvara tırmandı ve delikten içeriye doğru baktı, içerisi karanlıktı bir şey göremedi. Ufak taşlardan birini yerinden eliyle çekti; aman Allah’ım otlarla ve yünlerle öyle güzel yuva yapmışlar ki kuşlar, Mustafa mest oldu ve çektiği taşı yine itina ile yerine koydu ve duvardan indi.
Kuzuları bir hayli uzaklaşmıştı yanından, onların yanına gitti. Akşama kadar Anaçlayı ve Babaçlayı düşündü. Artık her gün oradan gelip geçerken duvara tırmanıp bu kuş yuvasına bakıp geçiyordu.
Bir gün baktı kuşlardan bir tanesi kalmış, ot falan da yok ağzında duvarın başında bekliyor oradan hiç ayrılmıyordu. Yine akşam Mustafa anacığına sordu “ana kuşun bir tanesi yok oldu acaba nereye gitti ki öldü falan mı yoksa” dedi. Anne “yavrum o kuluçkaya yatmıştır yumurta yapacaktır o başında bekleyen babaçtır (erkek kuş) yuvada yatan anaçtır (anne kuş) sakın ha yuvaya çıkıp bakayım deme şüphelenirler sonra oradan kalkar giderler” dedi.
“Dişi kuş yumurta yapar onların üzerine yatır, sıcaklık verir ve onlardan civcivler yavrucuklar çıkar onlar da büyür kuş olurlar” dedi. Bir gün Mustafa yine oradan geçerken baktı ki kuşların ikisinin de dışarıda olduklarını görünce duvara tırmandı. Baktı hakikaten 3 tane yumurta vardı yuvada. Anaç herhalde acıkmıştı dedi, hemen döner benden kuşkulanmasın dedi ve indi gitti kuzuları ile. Akşam “anne kuşların yavrusu ne zaman çıkar acaba?” “Yakın zamanda çıkar oğlum niçin sordun?” “Heç merak ediyorum onlar benim kuşlayım olacak” dedi. “Bir ay kadar sonra civciv olur o yumurtalar kuzum merak etme sen” dedi ve yattılar.
Bu bir ay içersinde çayırlıklarda otlar olgunlaşır, oraklarla biçilir, evlere kışta hayvan yiyeceği olarak hayvanların sırtında evlere taşınır. Ana baba otları biçerken Mustafa’ya da merkeple otları taşımak düşer. Mustafa’nın getirdiği otları merkebin sırtından baba ile annesi yıkar ve küçük Mustafa’yı tekrar tarlaya gönderir. Bu işe deste çekme denirdi.
Mustafa her gelip gidişinde o yoldan geçer, yuvaya doğru bakar hala civcivleri merak ederdi. Yuvası da tam yolunun üzerindeydi, her gelip geçişinde onlara bakma imkânı vardı. Yine bir gün deste çekerken duvara tırmandı, baktı… Aman Allah’ım üç tane yavru civciv çıkmış Mustafa’nın kıpırtısını duyunca hemen gagalarını yukarı dikip ağızlarını açıyorlardı. Bu durum Mustafa’yı çok etkiliyor ve dakikalarca yuvanın karşısında duruyor, ana babanın yavrularına gagasında yiyecek getirmesini seyrediyor, merkeplerin sırtındaki yükü bile unutuyordu.
YUVAYA YILAN GİRMİŞ
Günler böyle geçerken Mustafa bir gün yuvasının üstünde anaç ve babaç kuşların hüzünlü ve ağlamaklı ötüşlerini görünce korkar, bu kuşlar mutlaka onlardır. Çünkü onları çok iyi tanımaktadır o. Zaten anaçlay babaçlay diye onlara sevgi besliyordu. Acaba neden böyle üzgünlerdi, bakacaktı yuvaya ama eşekler yüklüydü onların yükünü yıkıp dönüşte rahat rahat bakmalıydı. Öyle de yaptı merkepleri sürdü ve acele eve yıkıp döndü. Heyecanlıydı baba annesinin verdiği elmayı bile yemedi, acele yuvanın yanına geldi. Eşekleri yuvanın karşısında bir çalıya bağladı ve yuvaya koştu. Her zaman Mustafa gelirken uçup kaçan anaç babaç kuşlar hiç kaçmıyor, ona sanki yalvaran gözlerle bakıyorlardı.
Mustafa, hemen duvara tırmandı ve delikten içeri baktı. Aman yarabbi! Bir yılan ağzına kuş yavrularından birini almış yutmaya çalışıyor, hem de delikten dışarı doğru çıkıyordu; yavrunun yarısını da yutmuştu. Mustafa çok korkmuştu. Hemen duvardan indi.
Hırs ve korku ile yerden büyükçe bir taş aldı, taşı yılana vuracak amma yılan dışarı çıkmıyor, Mustafa’nın o küçücük kalbi küt küt atıyordu. O eskiden yuvaya bakmak için çektiği taşı yine yerinden çekti. Yılan bütün azametiyle meydana çıkmıştı. Mustafa taşı vurmak istedi ama taşların arasında yılana isabet sağlayamayacağını düşündü, tekrar eşeklerinin yanına döndü, eşeğin semerinde sokulu bulunan ucu embelli (çivili) değneğini aldı, koşarak yine yılanın yanına geldi. Duvarın arasında kaybolmaya çalışan yılana şiddetle değneğin çivisini batırmaya başladı. Yılan duvardaki taşların arasına girdikçe Mustafa duvarı yıkarak yılana darbe üstüne darbe indiriyordu. Koca uzunca duvarı baştanbaşa yıkmıştı. Ama o kocaman yılanı da öldürmeye muvaffak olmuştu. Fakat ne yazık ki yılanın öldüğünü bile bilemeden yaşadığı korku ve hırsla oracıkta bayılıp kalmıştı. Yılanın ölü koca vücudu bir tarafta Mustafa da bir tarafta yatıyordu.
O sırada yoldan geçmekte olan bir başka ot destesi çeken kız çocuğu bu durumu görmüş, korkudan dili tutulmuş, eşeklerini hızla sürüp oradan uzaklaşmış ve Mustafa’nın ana babasına bu durumu dili pelteleyerek korkulu gözlerle anlatıvermiş.
Durumu biraz çözer gibi olan ana hemen baba ile birlikte peş peşe koşarak telaşla kızın tarif ettiği olay yerine gelirler. İlk gelen ve ciğeri yanan ana oğlu Mustafa’yı yılanın yanında baygın görünce bir çığlık atarak yavrusunu kucağına alır, yüzünü yanağına dayar. “Aman Allah’ım ölmemiş Mustafam, nefes alıyor kuzum, sağ” diyerek hemen babanın da yardımı ile yakındaki bir çeşmeye götürür. Yüzünü gözünü yıkar. Bu arada kendine gelen Mustafa şaşkın bakışlarla “ana o yılan ciciklerimin hepsini yutmuş mu baktın mı?” diyordu. Durumun farkına varan ana “bilmem guzum Mustafam bir bakayım sen meraklanma” diyerek tekrar koştu, yuvanın yanına geldi. Baktı ki duvarın başında iki kuş yanlarında da daha uçmayı beceremeyen iki de yavru cicik vardı.
Bunları anası ile gören Mustafa “Ohh” dedi “demek ki daha bir tanesini yutacakmış iyi zamanda yetişmişim anam” dedi. Yılana yine olanca gücü ile taş yağdırdı. Kenara çekilip oturan yorgun Mustafa’nın omzuna konan kuş anaçlay babaçlay onun yüzlerinden sanki öpüyorlardı. Mustafa ya minnettarlıklarını bildiriyorlardı. Mustafa’yı yılanın sokmasından korkan ana ve babası küçük vücudunda ısırık yeri aradılar “guzum acıyan yerin var mı” dediler. Ama şükür yoktu. Mustafa “bir şeyim yok Ana ben onun sırtından embellerken (ucu çivili değnekle sırtına batırmak) o aşağıdan bacağıma doğru saldırdı. Beni sokacaktı ellehem (galiba) ben de bir elimle korkudan onun boğazını sıktım, o da ölmüş ben gerisini hatırlamayom valla çok korktuydum anam” dedi.
Ve hemen ana ve babasına dönerek “ana baba çabuk buradan kaçalım ne olur bu yılanın ana babası da gelir bizi sokar, öldürür” diyor ve gözleri adeta parlıyordu korkudan. Oğlunu gururla seyreden baba ise “korkma güzel Mustafa’m sen, ben artık senin yanındayım. Yılan çayan bir şe yapamaz guzum” diyordu.
Ve Mustafa o meydanda çaresizce kalan kuş yavrularını da itina ile avucuna alıp koluna yerleştirip evlerinin bir yerinde yuva yapmak üzere ölü yılanın yanından uzaklaşıyorlardı. Mustafa’nın iyi niyetini anlayan o minik cicik kuşun anası ve babası da Mustafa’nın ardından onların evlerine uçarak, yavrularını Mustafaların damının bir köşesindeki büyük taşın altında Mustafa’nın yünlerden yaptığı yuvada besleyip büyüttüler.
Gelelim yıkılan duvara
Mustafa’nın yılanı öldürürken yıktığı duvarın sahibi ise “bu duvarı kim yıktı” diye araştırmış ve duvarı Mustafa’nın yıktığını öğrenince duvarın yapımı için Mustafa’nın babasından şikâyetçi olarak muhtarlığa çağırtmış ve yıkılan duvarın yapımı için yüklü bir (para) bedel ya da o duvarın aynısının yapılmasını talep ediyordu. Olayı iyice araştırıp durumun ciddiyetini ve Mustafa’nın kahramanlığını anlayan köyün Muhtarı Mehmet Ağa, akşam topladığı ihtiyar heyeti ile görüştükten sonra duvar sahibi Abdi Oğluna şu esprili cevabı veriverir: “Mustafa senin duvarını kuşlar için yıkmış, git kuşlara söyle onlar yapıversin duvarını len be adam. Bu küçük kahraman Mustafa ya ne denir hadi git başımdan ben birkaç imececi göndereyim onlarla beraber yapın” der. Onun da bu işe gönlü razı olur, köy imecesi ile duvar da yapılıverir. Ve Mustafa daha küçük yaşta köyünde kahraman ve civar köylerde de dillere destan bir cesur yiğit oluverir.
Ortalama Üye Değerlendirmesi
E 2A1 1C 6 R QTO 9 QBY A 1 M 8 DHA IAI 3
Gönderilen yeni yorum yok
Kurban Bayramınızı en içten duygularla kutlar yaşam boyu sağlıklar dilerim
YÖNETİM KURULU ADINA B Ş K Ragıp K A D I O Ğ L U
İstanbul'daki Geleneksel Pikniğimiz daha önceden açıkladığımız Çatalca'daki yerde yapılmayacaktır. Bu seneki piknik yeri olarak "Beykoz Korusu'nda 3 Haziran 2007 Pazar günü yapılacaktır.
Tüm Hemşehrilerimize duyurulur. HASAN ATEŞCİ İst. Denek Başkanı
Tekkeli Osman Demir (Çavuş Osmanı) 19-Mart-2008 Çarşamba günü vefat etmiştir. Akşam namazı sırasında defnedilmiştir. Merhuma Allah'tan rahmet, yakınlarına ve tüm hemşehrilerimize başsağlığı dileriz.
2008 YILI OLAGAN GENEL KURULU TOPLANTISI 17/2/2008 PAZAR GÜNÜ SAAT 13,00 DE DERNEK MERKEZİ (YAYLA GÜZİDE HANIM SOKAK GÜZİDE AP.No.18/A BAHÇELİEVLER / İST. ADRESİNDEDİR. İSTANBULDAKİ TÜM HEMŞEHRİLERİMİZİN GENEL KURUL TOPLANTISINA KATILIP YENİ YÖNETİM KURULU ve ORGANLARINI SEÇMELERİNİ KURUCU BAŞKAN OLARAK RİCA EDİYORUM.(Dernegimizin yaşaması için bu gereklidir.) LÜTFEN HERKEZ YANINDA BİRİNİ GETİRSİN
Hasan ATEŞCİ İst.Dern.Başk.
Köyümüz'ün gazisini kaybettik
Sayın İsmail Detseli'nin Memleket Gazetesi'nde çıkan yazısı. Orjinali için bu linki tıklayabilir veya buradan okumaya devam edebilirsiniz.
İsmail DETSELİ
23 Eylül 2009 Çarşamba İsmail Detseli’nin Memleket Gazetesi’ndeki yazısı. Ah o eski Ramazanlar: Eskiden beridir Anadolu’muzda Ramazan ayının atmosferi bir başka olur. Tabii Konya’mızda ve civar dağ köylerinde bu Ramazan’a yaklaşım bir başkadır.
Köylümüz Ali Baloğlu (Bittigilin Ali) 02-03-2009 günü vefat etmiştir. Cenazesi ikindi namazını müteakip üçler mezarlığına defnedilmiştir. Merhuma Allah tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dileriz.
Kilistra'da kış ve düğün resimleri eklenmiştir...
11. Geleneksel Gökyurt Köyü Kültür ve Turizm Şöleni
Geleneksel Şölenimizle ilgili bilgiler aşağıdaki gibidir. Tüm köylülerimize önemle duyurulur.
Konya Büyükşehir Belediyesi, Ticaret Odası, Sanayi Odası, Ticaret Borsası, Esnaf ve Sanatkarlar Odalar Birliği, Türsab, Gazeteciler Cemiyeti, Turistik Belgeli Konaklama ve Yiyecek İçecek Tesisleri, Otelciler Odası, Lokantacılar Odası ve üye sivil toplum kuruluşlarıyla yapılan ortak çalışmalar sonucu Konya’nın 7 harikası Mevlana Kültür Merkezinde ve Kule Site Alışveriş Merkezinde oylanıyor.
Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı dönemine ait 500’e yakın eserin bulunduğu, 9 bin yıllık tarihe beşiklik eden tarih ve kültür şehri Konya, turizmde sadece Mevlânâ Müzesi, İnce Minare ve Karatay Müzesi ile tanındığı için yeterince yabancı turist çekemiyor.
Konya Postası gazetesi yazarı İlker Mete Mimiroğlu'nun 18 Ağustos 2008 tarihli gazetede yayınlanan makalesini buradan okuyabilirsiniz. Yazara köyümüzle ilgili yaptığı çalışmalardan ve hassasiyetinden dolayı teşekkür ederiz.
Bugünkü bölümümüzde de, İlker Mete Mimiroğlu’nın, “ Günümüze ulaşabilen bir Ortaçağ kenti” makalesine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Berat Kandili, Yüce Rabbimiz nezdinde beratımıza vesile olduğu, Rabbimizin affediciliğine ve bağışlayıcılığına sığınmayı öğrettiği gibi, aynı zamanda kırılan kalpleri onarma, dargınlık duvarlarını yıkma, kin, nefret ve intikam duygularını aşma günüdür. Yaradan’ın affına erebilmek için yaradılanı affetme günüdür. Diyanet İşleri Başkanlığının Mesajını okumak için tıklayınız
Receb-i şerifin ilk Cuma gecesi Regaib gecesidir. Her Cuma gecesi kıymetlidir. Bu iki kıymetli gece bir araya gelince, bu gecenin kıymeti daha da artmaktadır. Allahü teâlâ, bu gecede, mümin kullarına, ragibetler, yani ihsanlar, ikramlar yapar. Bu geceye hürmet edenleri affeder. Bu gece yapılan dua red olunmaz ve namaz, oruç, sadaka gibi ibadetlere, sayısız sevaplar verilir.2012 Regaip Kandilini 24 Mayıs Perşembeyi Cuma'ya bağlayan gecede idrak edeceğiz. Kandiliniz mübarek olsun
Köyümüzden Süleyman Güney (Kıbrıslılaın Süleyman) vefat etmiştir. Merhuma Allah'tan rahmet, yakınlarına ve tüm köylümüze başsağlığı dileriz.
Kilistra (Gökyurt) Kültür ve Turizm Derneği Yönetim Kurulu
Kilistralı esnafların tanıtıldığı 'HARMANLAR' bölümü eklenmiştir
Hemen çevresindekiler yanına yaklaşıp, neye baktığını acaba neyin noksan olduğunu sordular sanırım. Kulaklığını eliyle iyice kulağına yerleştiren İnönü merhum, yarı soranlara, yarı da mikrofona doğru yükselen sesiyle şunları söyledi: “Hani benim kader arkadaşım, silah arkadaşım, can dostum sakallı Memiş’im yok mu?” dedi. Devamı için Ünlülerimiz linkini veya burayı tıklayabilirsiniz.
Kilistra Gökyurt Kültür ve Turizm Derneğinin yapılan olağan genel kurulunda yeni dernek yönetimi seçilmiştir.
Kilistra Antik kenti M.S. 7. y.y'da Kapodokya benzeri yumuşak kayaların oyulması ile bir çok kaya yerleşmesi oluşturulmuştur. 1998 yılında giderleri il özel idare müdürlüğü tarafından karşılanmak üzere Konya Müze Müdürlüğü adına yapılan kurtarma kazısı çalışmalarında, Haç Planlı Şapel, Sümbül Kilise, Büyük Su Sarnıcı ve Şırahanelerde temizlik, restorasyon, çevre düzenlemesi yapılmıştır.
Tüm İslam aleminin ve değerli köylülerimizin Ramazan Bayramını kutlar daha nice bayramlara sağlık mutluluk birlik ve beraberlik içinde erişmelerini dileriz.
Dernek Yönetim Kurulu
Türkiye'yi ağlatan kazada 2 kayıp da bizim köyden..
Ürgüp Göreme'ye geziye giden 2-A sınıfı öğrencilerini taşıyan otobüs, Aksaray'da kaza yapmış ve 33 öğrenci ve veli kazada hayatını kaybetmişti.
GİDESİM GELDİ
Yıllardır ayrıyım Gökyurt köyünden Çok özledim bir gün gidesim geldi Köy içinde yaren ahbap dolaşıp Eş dostuma bir selam edesim geldi
Sayın İsmail Detseli'nin şiirni okumak için bu linki tıklayınız veya Sizden Gelenler Bölümünü ziyaret edinizi
Karun Hazinesi'ne ait kanatlı denizatı biçimindeki altın broşun, Uşak Arkeoloji Müzesi'nden çalınıp yerine sahtesinin konulması müzelerdeki güvenlik açığını bir kez daha gündeme getirdi. Kültür ve Turizm Bakanlığı soruşturmanın devam ettiğini söylerken, Karun Hazinesi'nin Türkiye'ye kazandırılmasında emeği geçenler ise hırsızlık olayına haklı olarak daha fazla tepki gösteriyor. Ülkemiz müzelerinde çok değerli kültür hazineleri sergileniyor, ancak gelişmiş teknolojilere dayalı güvenlik sistemleri ne yazık ki hala yok.
Derneğimizin çeşitli tarihlerde İstanbul, Ankara ve İzmir illerinde gerçerkleştirdiği ziyaret gezileri ve neticeleri aşağıda belirtilmiştir. Gezilerde görüşülen köylülerimiz birlik ve beraberlik içerisinde köyümüzün kalkınması için tüm gayretleri göstereceklerini belirtmişlerdir.
Mevlüt Saatçi ve Bitti Hüseyin'i ni kaybettik...
Selçuk Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü Araştırma Görevlisi Bizantolog İlker Mete Mimiroğlu, Eşi Araştırma Görevlisi Arzu Mimiroğlu ve bölüm öğrencileri, köyümüzü ve Alısumas Tepesini kapsayan araştırma gezisi düzenlediler.
Yaklaşık 40 yıldır kazılar yapılan çatalhöyük ve (diğer iki höyük) Konya'ya gidildiğinde mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerlerden biridir. Konya’nın Çumra İlçesi sınırlarında olan bu höyük'te yapılan çalışmalar sonucunda 13 yapı katı açığa çıkartılmıştır. Zoldra ise Kilistra civarındaki diğer bir ilginç höyüktür.
29 Mart 2009 tarihinde Ülkemizde yerel seçimler yapılmıştır. Her İl, İlçe, Belde ve köylerimiz 5 yıl süreyle kendilerini yönetecek kişileri seçmek amacıyla sandık başına gitmiştir.
Bizim köyümüzün yüksek ve efsanevi bir tarihe sahip olan Alisumas Dağının zirvesine yakın olan bir pınarın efasnesini anlatacağım bu yazımda. İsmail Detseli Yazının devamını okumak için bu linki veya Hikaye ve Masallar bölümümüzdeki ilgili yeri tıklayabilirler.
Sayı İsmail Detseliden bir çalışma daha.. Babamızdan dedemizden dinlediğimiz, hayal meyal hatırladığımız Arzu ile Kamber masalı artık arşivimizde yer alıyor. Arzu ile Kamber Masalını okumak için burayı tıklayınız veya Hikaye ve Masallar bölümümüzden okuyabilirsiniz.
Tüm İslam aleminin ve Gökyurt'lu hemşerilerimizin bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi mübarek olsun. Bu mübarek gecenin Vatanımıza, Milletimize ve Tüm İsalam alemine hayırlar getirmesi dileğiyle.
Sayın İsmail Detseli'nin TYB (Türkiye Yazarlar Birliği) binasında, yeni kitabı için tanıtım ve imza günü vardır. Tüm hemşehrilerimiz imza gününe davetlidir. Yer : TYB Binası Tarih : 21 Temmuz 2010 Saat: 11:00
Derneğimizin kısa mesaj ile üyelerimizi bilgilemdirme sistemi faaliyete geçmiştir...Vefat, düğün, hastalık gibi hemşerilerimizin özel veya acılı günleri kısa mesaj sistemi ile duyurulacaktır. Bu bağlamda üyelerimizin ve hemşerilerimizin dernek yönetimi ile irtibata geçerek cep telefon numaralarını güncellemeleri gerekmektedir. Bu konuda göstereceğiniz hassasiyet için şimdiden teşekkür ederiz.