Okunma Sayısı : 1885
Eskiden ateş ve sigara yakılan kav çakmağı vardı. Ormanlarda büyük yaşlanmış meşe çam ve kavak ağaçlarında yüzü sert içerisi yumuşak bir cisim ağacın gövdesinde patlar çıkar. Bir başkası tarafından indirilmezse uzun zaman durur bu ağacın artık hastalığını dışa vurması mı diyelim, yoksa ağacın bir genişleme olayımı ne derseniz deyin adına. Kav denilen cismin nasıl ateşe dönüştüğü hakkındadır bu yazı. Kavı ağacın gövdesinden alırdık. Bir yaramaz teneke veya kullanılmayan bir tencereye koyar, kavın üstünü basacak şekilde su ile doldurur, ayrıca içersine de meşe külü yani yakılan meşe odununun külünü de içersine bir miktar atardık. Onları iki saat kuvvetli ateşte kaynatır, kaynar suyun içinden çıkarır kurumaya terk ederdik. Bir kaç gün kuruyup kendini çektikten sonra parçalardık. İçerisi çok yumuşak bir kauçuk şeklini alır ama kendi kendine dağılmaz istenilen şekilde didilerek (ayrılarak) bölünmeyi beklerdi. Özel bir kese içerisinde cebimizde taşırdık.
Ayrıca bunu ateşe çevirebilmek için düğendişi denen parlak mermer taşını da yanımızda taşırdık. Bir de bu taşlardan ateş çıkarması için sert çelikten özel yapılmış, bir de kav çakmağı derdik. Bunları özenle diktirdiğimiz bir ufak kesede (çıkın) taşırdık. Ne zaman bir ateş yakacağız veya sigara yakacağız, o kavdan keskin taşın üstüne koyup sol elimizin baş ve şahadet parmağı ile onu tutar, sağ elimizdeki çelikten özel yapılmış olan çelik parçayı da sertçe kavın yakın olan tarafına taşa vurunca çıkan cınga denilen kıvılcım (bazı yörelerde cinge) o kava isabet eder kav tutuşur, çok da güzel bir kokusu olurdu. Onunla ateşi veya sigarayı yakardık.
Şimdi bazı filmlerde görüyoruz çıraları birbirine sürterek ateş yakmaya çalışıyorlar bizim kav çakmağına göre o iş daha ilkeldir. Şimdi çakmak, kibrit ve benzeri şeyleri gençler biliyor ama ıssız bir yerde bunlardan hiç birisi bulunmasa, ben kendi yöntemimle ormanda ateşi yakarım. Cebimde bir bıçak varsa bir de sert taş bulurum onların çıkardığı cıngadan tutuşacak bir de nesne (bıçak olur demir olur) bulur ateşi yakardık.
Bu konuyla ilgili bazı olayları da aktarmadan geçemeyeceğim. Yaşım 12 veya 13 idi. Köyümüzde Rahmetli Şerife’nin Memet diye bir amca vardı. Bizim köye Seydişehir’in Dikilitaş köyünden çoban olarak gelmiş ve bu köyde kalmış. Bir sabah ikimiz köyün sığırlarını otlatmak için kıra gidiyorduk. Onun meşhur bir sigara sarma tekniği vardı. Tabaka pofun tütün kırık, takım erik, (sigara ağızlığı) idi ama avrat yörük değildi. Kırık tütün tütünlerin sert anızı, kaba kâğıt denen bizim çocukken kullandığımız biten defterimizin kirli yaprakları idi. Ondan uğraşa uğraşa bir sigara sarar ve kav çakmağını çıkarır ‘çat çat çat’ diye diye çeliği taşa vurur, kavı tutuşturur, sigarasını yakar, keyfine bakardı. İşte böyle bir zamanda biz Memet emmi ile köyden biraz ayrılmıştık, sığırlar da pek rahat gitmiyorlar, ekinlere zarar veriyorlardı.
Memet emminin canı sigara istedi herhalde, bana “Ismayıl sığırlara iyi bak, zarar yapmasınlar ben bir cığara dolayayım, kafam dönüyor” dedi. Benim zaten olmaz deme şansım yoktu “olur” dedim. O sigarayı dolamış çakmakla kavı tutuşturmaya çalışıyordu ki, yanından Şükrü isminde bir köylümüz geçti. Tarlasına çift sürmeye ekin ekmeye gidiyordu, yanından geçerken Mehmet emmiye “Selamün aleyküm Memeeet” dedi. Ve geçti gitti. Mehmet emmi sanırım tam yirmi dakika sonra ancak kav çakmağını tutuşturdu. Ve elinde kavı şöyle rüzgâra karşı sallayıp iyice tutuşmasını sağladıktan sonra sigarasının ucuna ateşi değdirdi.
Ve derince bir nefes çektikten sonra “Aleykümselâm Şükrü ağa uğurlar olsun” demez mi. Ben bu duruma çok güldüm. “Ne var ulen dabış, ne gülüyon? dedi. “Mehmet emmi, Şükrü emmi çift sürmeye başladı, sen selamı yeni aldın” deyince onun cevabı “Ehhh bizim kafa dengini yeni buldu evlat ne yapalım yani” oldu.
Bazen de köyde pipo içerlerdi. Yine bizim köyümüzde kaçak tütün ekilir bazı tütün kolcuları, kaçak tütün ekenleri yakalar ceza keserlerdi. Çünkü kaçak tütün ekmek yasaktır ama yine de gizli gizli ekenler olurdu. O tütünü incecik kıymak için makineler vardı. İnce kıyılan tütün kıymetli, kalın olan da anızlarda kırık tütün diye tabir edilirdi. İnce kıyılmış tütün pipoya basılır üzerine yanar kömür (köz) konur ve içmeye devam edilirdi. Eski tiryakiler yeni tütün içmeye alışan gençlere
Aman kuzum, ince kıyım çok basma
Meşe közünü de üstünden kesme haaa
derlerdi. Çok basarsan pipoyu tıkardı, çünkü ince kıyılmıştır. Meşe odununun közü de sağlam olur, çabuk geçmez “onu da üstünden kesme” derlerdi.
Köye tütün kolcusu geldi mi evlerde tarlalarda tütünleri yakalayıp ceza yazacak diye millet korkardı. Kambur Şerife nene diye bir ihtiyar kadın vardı. Rahmetli beyi Nebi emmi tütün içiyor, her zaman tütün parası bulamıyorlar. Gizli bir mevkie tütün ekmişler. Bir başkası bu tütünü şikâyet etmiş köyde bir telaş var ki sormayın ben de küçüğüm ama böyle şeylerde de pek meraklıyım. Zarar ziyan kesilmiş ceza verilmiş geliyorlar. Ben geveze İsmail yaşımdan beklenmeyen bir şekilde Şerife nenenin karşısına geçtim “Şerif yenge ne oldu olayı tatlıya bağladınız mı?” diye sordum. Sormaz olaydım ihtiyar kadın zaten kızgın ve yorgun burnundan soluyor, “Ne olacak Ismayılım “Verdik kırkı geçti korku (yani kırk lira ceza kesmiş devlet görevlisi yasak tütüne) sana ne sana da mı düştü bu kadar laf” diye beni azarlayıverdi. Haksız da değildi hani. Çünkü yaşım o soruyu sormaya müsait değildi.
1950’den yetmişli yıllara kadar ısınmada ve yemek yapmada kullandığımız yakacak ve aletlere gelince… Evvelden böyle üç ocaklı tüplü ocaklar fırınlar falan yoktu. Bizim köyümüz dağ köyü olduğu için genelde ısınmada, yemek pişirmede ve ekmek yapmada odun kullanılırdı. Bunun için de Eylül ve Ekim aylarında başlayıp kar yağıncaya kadar dağdan merkeplerle odun taşır, kışın yemek yapıp ısınmada kullanacağımız odunları tedarik ederdik. Bu da her hanenin en az 7-8 ton civarında odun kullanması demekti.
Bunların haricinde aydınlanmak içinde bazı aletler vardı. Bunlar idare denilen ince sacdan tenekeci ve lehimciler tarafından aşağıdan yukarıya doğru daralan ve üstünde bir fitil deliği bulunan içine gaz yağı doldurulup geceleri aydınlanmada kullanılan bir aletti. Bir de gaz yağını çok harcamasına rağmen zenginlerin evinde ve bazı fakirlerin evinde bulundurulup misafir geleceğinde kullanılan üstü ve altı camdan lamba şişesi değimiz aydınlatma aracı vardı. Hatta türküsü de çok meşhurdu.
Lambada şişesiz yanmaz mı,
Cicim bana yar bulunmaz mı
Ben bu dertten ölürsem,
cicim beni acıyan olmaz mı
diye devam eder giderdi. Ve daha çok ışık veren lüks (köyde löküs denirdi) tabir ettiğimiz içindeki gaz pistonla pompalayarak yakılan ve genelde Ramazan ayı boyunca camilerde ve düğün, mevlit gibi merasimlerde kullanılan aydınlatma aleti vardı. Camilerde daha çok mum kullanılırdı.
Çay pek bulunmazdı o günlerde… Zengin evlerinde bazen bulunan bunu pişirmek içinde kullandığımız (pratik olsun diye) gaz ocağı tabir edilen ocaklar vardı. Pirinçten yapılmış olan ve yanlarından üç ayakla takviyeli üstünde seyyar ızgarası olan ve gövdeden bir boru ortasında ısınmasını sağlamak için ispirtoluk bulunan ve oraya ispirto dökülmek suretiyle yine pistonu ile pompalayıp yakılan deliği tıkanınca özel iğnesi ile deliği açılan çay ve acil yemek pişirme aracı vardı. Bundan başka her evde bulunan kahve pişirmede kullanılan ispirto ocağı vardı. Onu genelde evin reisi yakar içine cezveyi kaynatacak kadar ispirto koyardı. Kandil gibi hafif yanan bir ocaktı. Ateşi tutuşturmak için kibrit israf olmasın diye az kullanılırdı. Bunun yanında muhtar çakmağı tabir edilen açılıp kapanırkan şak şuk diye ses çıkaran çakmak vardı. İçinde deposu bulunan mekanizması pamuk ve benzinle bir aygıtın çark ile çakmak taşından oluşan ve cınganın tutuşturması ile yanan bir çakmaktı bu. Hala kullananlar var.
Bizde orman çok olmasına rağmen genelde meşe olduğu için çam çırası bulunmaz soba ve odun ocaklarını tutuşturmada genelde eskimiş lastikleri keserdik. Onlarla ateşimizi tutuştururduk. Onun da bir faydası olduğunu söylerdi. Analarımız bu lastik kokusuna yılan çıyan ve akrep gibi zaralıların eve gelmediğini söylerlerdi.
1970’lere doğru bu piknik tüpleri denen LPG aygıtları çay kaynatmalarında kahve pişirmede ve pratik yemek yapmalarında bunlardan faydalanmaya başladık. Eskilerin çektiği eziyetleri ve yoklukları biz biraz daha az çektik. Onlara Allah rahmet eylesin…
Bizlerin çok çalışarak güç karnımızı doyurduğumuz işin kolayını bilemeyip hep zorlamalarla çalışarak eziyet çektiğimiz köyümüzde birde odun maktası olurdu. Köylü dağdan odunları taşır orman dairesinden maktayı alan kamyonu olan zengin şahıslara gece gündüz yaş kuru odun kesip getirerek hizmet verirdi. Bu hizmetin karşılığını da pek aldığı söylenemezdi. Ayrıca bir de çok çalıştırılmalarından dolayı merkep ölümleri çok olurdu. Bizler de bunlara dâhiliz. Maalesef bu insanların üzerinde hayvanların hakkı çoktu. Allah yaptığımız eziyetlerden dolayı bizleri ve ölenlerimizi affetsin.
22 Şubat 2005
Ortalama Üye Değerlendirmesi
1IJ U86 N F 9 41D SRP TWD E T I G XMX PPW L
Gönderilen yeni yorum yok
Tüm İslam aleminin ve Gökyurt'lu hemşerilerimizin bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi mübarek olsun. Bu mübarek gecenin Vatanımıza, Milletimize ve Tüm İsalam alemine hayırlar getirmesi dileğiyle.
Dernek Yönetim Kurulu
Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı dönemine ait 500’e yakın eserin bulunduğu, 9 bin yıllık tarihe beşiklik eden tarih ve kültür şehri Konya, turizmde sadece Mevlânâ Müzesi, İnce Minare ve Karatay Müzesi ile tanındığı için yeterince yabancı turist çekemiyor.
Sayın İsmail Detseli'nin Memleket Gazetesi'nde çıkan yazısı. Orjinali için bu linki tıklayabilir veya buradan okumaya devam edebilirsiniz.
İsmail DETSELİ
Türkiye'yi ağlatan kazada 2 kayıp da bizim köyden..
Ürgüp Göreme'ye geziye giden 2-A sınıfı öğrencilerini taşıyan otobüs, Aksaray'da kaza yapmış ve 33 öğrenci ve veli kazada hayatını kaybetmişti.
Derneğimizin kısa mesaj ile üyelerimizi bilgilemdirme sistemi faaliyete geçmiştir...Vefat, düğün, hastalık gibi hemşerilerimizin özel veya acılı günleri kısa mesaj sistemi ile duyurulacaktır. Bu bağlamda üyelerimizin ve hemşerilerimizin dernek yönetimi ile irtibata geçerek cep telefon numaralarını güncellemeleri gerekmektedir. Bu konuda göstereceğiniz hassasiyet için şimdiden teşekkür ederiz.
Kilistra (Gökyurt) Kültür ve Turizm Derneği Yönetim Kurulu
2008 YILI OLAGAN GENEL KURULU TOPLANTISI 17/2/2008 PAZAR GÜNÜ SAAT 13,00 DE DERNEK MERKEZİ (YAYLA GÜZİDE HANIM SOKAK GÜZİDE AP.No.18/A BAHÇELİEVLER / İST. ADRESİNDEDİR. İSTANBULDAKİ TÜM HEMŞEHRİLERİMİZİN GENEL KURUL TOPLANTISINA KATILIP YENİ YÖNETİM KURULU ve ORGANLARINI SEÇMELERİNİ KURUCU BAŞKAN OLARAK RİCA EDİYORUM.(Dernegimizin yaşaması için bu gereklidir.) LÜTFEN HERKEZ YANINDA BİRİNİ GETİRSİN
Hasan ATEŞCİ İst.Dern.Başk.
Sayın İsmail Detseli'nin TYB (Türkiye Yazarlar Birliği) binasında, yeni kitabı için tanıtım ve imza günü vardır. Tüm hemşehrilerimiz imza gününe davetlidir. Yer : TYB Binası Tarih : 21 Temmuz 2010 Saat: 11:00
Konya Büyükşehir Belediyesi, Ticaret Odası, Sanayi Odası, Ticaret Borsası, Esnaf ve Sanatkarlar Odalar Birliği, Türsab, Gazeteciler Cemiyeti, Turistik Belgeli Konaklama ve Yiyecek İçecek Tesisleri, Otelciler Odası, Lokantacılar Odası ve üye sivil toplum kuruluşlarıyla yapılan ortak çalışmalar sonucu Konya’nın 7 harikası Mevlana Kültür Merkezinde ve Kule Site Alışveriş Merkezinde oylanıyor.
Selçuk Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü Araştırma Görevlisi Bizantolog İlker Mete Mimiroğlu, Eşi Araştırma Görevlisi Arzu Mimiroğlu ve bölüm öğrencileri, köyümüzü ve Alısumas Tepesini kapsayan araştırma gezisi düzenlediler.
Berat Kandili, Yüce Rabbimiz nezdinde beratımıza vesile olduğu, Rabbimizin affediciliğine ve bağışlayıcılığına sığınmayı öğrettiği gibi, aynı zamanda kırılan kalpleri onarma, dargınlık duvarlarını yıkma, kin, nefret ve intikam duygularını aşma günüdür. Yaradan’ın affına erebilmek için yaradılanı affetme günüdür. Diyanet İşleri Başkanlığının Mesajını okumak için tıklayınız
Kurban Bayramınızı en içten duygularla kutlar yaşam boyu sağlıklar dilerim
YÖNETİM KURULU ADINA B Ş K Ragıp K A D I O Ğ L U
23 Eylül 2009 Çarşamba İsmail Detseli’nin Memleket Gazetesi’ndeki yazısı. Ah o eski Ramazanlar: Eskiden beridir Anadolu’muzda Ramazan ayının atmosferi bir başka olur. Tabii Konya’mızda ve civar dağ köylerinde bu Ramazan’a yaklaşım bir başkadır.
Konya Postası gazetesi yazarı İlker Mete Mimiroğlu'nun 18 Ağustos 2008 tarihli gazetede yayınlanan makalesini buradan okuyabilirsiniz. Yazara köyümüzle ilgili yaptığı çalışmalardan ve hassasiyetinden dolayı teşekkür ederiz.
Bugünkü bölümümüzde de, İlker Mete Mimiroğlu’nın, “ Günümüze ulaşabilen bir Ortaçağ kenti” makalesine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
İstanbul'daki Geleneksel Pikniğimiz daha önceden açıkladığımız Çatalca'daki yerde yapılmayacaktır. Bu seneki piknik yeri olarak "Beykoz Korusu'nda 3 Haziran 2007 Pazar günü yapılacaktır.
Tüm Hemşehrilerimize duyurulur. HASAN ATEŞCİ İst. Denek Başkanı
Mevlüt Saatçi ve Bitti Hüseyin'i ni kaybettik...
Hemen çevresindekiler yanına yaklaşıp, neye baktığını acaba neyin noksan olduğunu sordular sanırım. Kulaklığını eliyle iyice kulağına yerleştiren İnönü merhum, yarı soranlara, yarı da mikrofona doğru yükselen sesiyle şunları söyledi: “Hani benim kader arkadaşım, silah arkadaşım, can dostum sakallı Memiş’im yok mu?” dedi. Devamı için Ünlülerimiz linkini veya burayı tıklayabilirsiniz.
Kilistralı esnafların tanıtıldığı 'HARMANLAR' bölümü eklenmiştir
Kilistra Antik kenti M.S. 7. y.y'da Kapodokya benzeri yumuşak kayaların oyulması ile bir çok kaya yerleşmesi oluşturulmuştur. 1998 yılında giderleri il özel idare müdürlüğü tarafından karşılanmak üzere Konya Müze Müdürlüğü adına yapılan kurtarma kazısı çalışmalarında, Haç Planlı Şapel, Sümbül Kilise, Büyük Su Sarnıcı ve Şırahanelerde temizlik, restorasyon, çevre düzenlemesi yapılmıştır.
Kilistra Gökyurt Kültür ve Turizm Derneğinin yapılan olağan genel kurulunda yeni dernek yönetimi seçilmiştir.
11. Geleneksel Gökyurt Köyü Kültür ve Turizm Şöleni
Geleneksel Şölenimizle ilgili bilgiler aşağıdaki gibidir. Tüm köylülerimize önemle duyurulur.
Köyümüzden Süleyman Güney (Kıbrıslılaın Süleyman) vefat etmiştir. Merhuma Allah'tan rahmet, yakınlarına ve tüm köylümüze başsağlığı dileriz.
Kilistra'da kış ve düğün resimleri eklenmiştir...
Tekkeli Osman Demir (Çavuş Osmanı) 19-Mart-2008 Çarşamba günü vefat etmiştir. Akşam namazı sırasında defnedilmiştir. Merhuma Allah'tan rahmet, yakınlarına ve tüm hemşehrilerimize başsağlığı dileriz.
Derneğimizin çeşitli tarihlerde İstanbul, Ankara ve İzmir illerinde gerçerkleştirdiği ziyaret gezileri ve neticeleri aşağıda belirtilmiştir. Gezilerde görüşülen köylülerimiz birlik ve beraberlik içerisinde köyümüzün kalkınması için tüm gayretleri göstereceklerini belirtmişlerdir.
GİDESİM GELDİ
Yıllardır ayrıyım Gökyurt köyünden Çok özledim bir gün gidesim geldi Köy içinde yaren ahbap dolaşıp Eş dostuma bir selam edesim geldi
Sayın İsmail Detseli'nin şiirni okumak için bu linki tıklayınız veya Sizden Gelenler Bölümünü ziyaret edinizi
Tüm İslam aleminin ve değerli köylülerimizin Ramazan Bayramını kutlar daha nice bayramlara sağlık mutluluk birlik ve beraberlik içinde erişmelerini dileriz.
Yaklaşık 40 yıldır kazılar yapılan çatalhöyük ve (diğer iki höyük) Konya'ya gidildiğinde mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerlerden biridir. Konya’nın Çumra İlçesi sınırlarında olan bu höyük'te yapılan çalışmalar sonucunda 13 yapı katı açığa çıkartılmıştır. Zoldra ise Kilistra civarındaki diğer bir ilginç höyüktür.
Bizim köyümüzün yüksek ve efsanevi bir tarihe sahip olan Alisumas Dağının zirvesine yakın olan bir pınarın efasnesini anlatacağım bu yazımda. İsmail Detseli Yazının devamını okumak için bu linki veya Hikaye ve Masallar bölümümüzdeki ilgili yeri tıklayabilirler.
Sayı İsmail Detseliden bir çalışma daha.. Babamızdan dedemizden dinlediğimiz, hayal meyal hatırladığımız Arzu ile Kamber masalı artık arşivimizde yer alıyor. Arzu ile Kamber Masalını okumak için burayı tıklayınız veya Hikaye ve Masallar bölümümüzden okuyabilirsiniz.
Karun Hazinesi'ne ait kanatlı denizatı biçimindeki altın broşun, Uşak Arkeoloji Müzesi'nden çalınıp yerine sahtesinin konulması müzelerdeki güvenlik açığını bir kez daha gündeme getirdi. Kültür ve Turizm Bakanlığı soruşturmanın devam ettiğini söylerken, Karun Hazinesi'nin Türkiye'ye kazandırılmasında emeği geçenler ise hırsızlık olayına haklı olarak daha fazla tepki gösteriyor. Ülkemiz müzelerinde çok değerli kültür hazineleri sergileniyor, ancak gelişmiş teknolojilere dayalı güvenlik sistemleri ne yazık ki hala yok.
Receb-i şerifin ilk Cuma gecesi Regaib gecesidir. Her Cuma gecesi kıymetlidir. Bu iki kıymetli gece bir araya gelince, bu gecenin kıymeti daha da artmaktadır. Allahü teâlâ, bu gecede, mümin kullarına, ragibetler, yani ihsanlar, ikramlar yapar. Bu geceye hürmet edenleri affeder. Bu gece yapılan dua red olunmaz ve namaz, oruç, sadaka gibi ibadetlere, sayısız sevaplar verilir.2012 Regaip Kandilini 24 Mayıs Perşembeyi Cuma'ya bağlayan gecede idrak edeceğiz. Kandiliniz mübarek olsun
Köyümüz'ün gazisini kaybettik
Köylümüz Ali Baloğlu (Bittigilin Ali) 02-03-2009 günü vefat etmiştir. Cenazesi ikindi namazını müteakip üçler mezarlığına defnedilmiştir. Merhuma Allah tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dileriz.
29 Mart 2009 tarihinde Ülkemizde yerel seçimler yapılmıştır. Her İl, İlçe, Belde ve köylerimiz 5 yıl süreyle kendilerini yönetecek kişileri seçmek amacıyla sandık başına gitmiştir.