Okunma Sayısı : 5741
Size bundan yarım asır önceki zor günleri ekonominin teknolojinin eğitimin tarım aletlerin yetersiz olduğu ekmeğin aslanın ağzında derler ya hatta karnında olduğu o yılların tarım işlerinden kullandığımız tarım aletlerinden tarımsal ürünlerin ekim dikim ve hasadının nasıl yapıldığını ne gibi evrelerden emeklerden geçtiğini. Hangi alet ve edevatların ve hayvanatın kullanıldığını ve bu insan yaşamının vaz geçilmezi olan ekmek denen mübarek nesnenin eve getirilişine kadar yaşanan olayları anlatacağım. Dinler misiniz, okur musunuz? İlk önce ekin ekilecek tarlaların hazırlanışından ve sürülmesinden ekilmesinden hatta bu ekinlerin hangi vakitlerde ve tavlarda ekilmesinden başlayayım.
Ekinler hasat edilip de harmanlar kalktıktan sonra eve gelen buğday ve arpa karışımından tahıl yıkama, adıyla buğdayla yıkanır, damlarda kurutulur su değirmenlerinde, kepekli un yapılırdı. Bu arada bostanlar (patates soğan mısır vs) eve geldikten sonra başlayan güz mevsimi köylerde ekin ekme mevsimidir. Buğday ekimi ekim ayı ile başlar ilk ekim yağmur yağmadan yapılırsa buna kurak tav denir şayet kuraklık çok sürerde yağmur olmaz ise sulanabilen tarlarla gönen yapılır, ekimden önceki sulamaya denir. Sonra ekilir buna da gönen denir.
Sonra az bir yağmur yağar da yarı kuru yarı yaş olursa toprak buna da alatav denir. En kötü ekim tavı bu tavdır. Bol yağmur yağar da hava açılır tarlalar ekime elverişli olursa buna da tam sulu ekim tavı denir. Tercih edilen tav da budur. Bir de artık gazeller dökülmeye başlayıp da kıştan dolayı nem ile yarı don şekil alan tarlanın ekilmesine de gazel kazık tavı denir. Bu da mecbur kalmayınca pek tercih edilmez.
Bundan başka sevilen bir tav daha vardır ki ona da dene basa denir. Bu tav da çok iyi bir tavdır ama bu hemen hemen tesadüflere bağlıdır. Çünkü ekini ekersin, aniden bir kar yağar üzerine ve bahara kadar kar kalkmaz. Ona “atalarımız tarlaya atılan buğday ambarda yatır gibi yatır baharda erkenden çıkar bunun başağının denesi bol olur” derlerdi. Bu saydıklarımız eskiden hep güzden ekilen buğdaylar için geçerli idi. Dağ köylerinde arpa üşür diye güzden pek ekilmezdi. Genelde Mart ayında ekilen arpayı çok tercih ederdi köylüler. Buna da “Ahh Mart’ın arpası billurun buzağısı” derlerdi yani Mart’ta doğan buzağı ile Mart’ta ekilen arpa çok verimli ve görkemli olurdu.
İşte, Aralık yirmi birden sonra kara kış bastırır eskiden karların yağacağı aylar karların yatacağı aylar ve ne zaman kalkacağı ortalığın ne zaman açılacağı köylüler tarafından aşağı yukarı tahmin edilirdi. Bu son yıllardaki mevsim değişiklikleri pek yaşanmaz, kış kışlığını yaz da yazlığını belli ederdi. Şimdi küresel ısınma denen insan hatasının getirdiği felaketler mevsimsel değişikliklere yol açtı ve yazı güze kışı bahara çevirdi maalesef. Sabandan pulluktan merkepten attan öküzden de bahsedecektim. Esasen tarım kenti olan Konyamız’da eski tarım aletlerini, bu aletlere koşulan öküz ve atların boyunduruklarını hamıtlarını, eşeklerin semerlerini, ayaklarının nallarını, mıhlarını, saban demirini, saban ökçesini, saban okunu, dirgen, yaba, beldanat kalbur gözer gibi atalarının kullandığı ve bunlarla ekmek yapmak için evine getirdiği buğdayları arındırıp karnını doyurduğu buğdayın ne merhalelerden geçtiğini… Harmandaki düğen dişini düğenin kendisini düğen ile sap sürmeyi tınaz yapmayı malamanın ne yele harman savurmayı bunları hangi aletler ile olduğunu bilmek bu günkü neslin de hakkıdır.
Kara saban. Sanırım bu aleti birçok kere yazılarımda belittim. Tamamen insan eli ile yapılmış meşe ağacından ‘L’ şeklinde bir ökçe ile ok tabir edilen uzun ve kalın bir sırıktan meydana gelir, ortasından kılıç diye kuvvetli bir meşe tahtası ile birbirine tutturulan sabanın ileri uzatılan oku öküzlerin boynuna takılan ve altlı üstlü, üstü kalınca hafif ağaçtan oluşan, alt boğaz altı tutarı ise daha ince ağaçlardan düzenlenerek yapılmış, kenarlarında dört tane delik ile birbirine bağlanan, ve aralarına öküzlerin boynu geçirilerek zelve denen birer kuvvetli değnek ile sabitlenen, yine üstteki kalın ağacın tam ortasındaki sabit bir yerden yuvarlak eğef (kalınca ağaç dalından yapılmış halka) ile saban oku zılgar denen zincirle boyunduruğa bağlanan, ökçe denen saban kısmının ucunda saban demiri diye adlandırılan toprağa batan yarısı açık sivri huni biçimindeki aletten oluşan saban ve boyunduruk. İşte ekini ekme aleti bunlardı.
Öküzlerin atlarına ve merkeplerin ayak tırnaklarına çakılan ve adına nal denen mıh ile tutturulan, hayvanların ayaklarını taştan korumaya yarayan bu aletleri yapan ve hayvanların ayağına çakan ustalar vardı. Onlara da nalbant denirdi. Çok geçerli, ekmekli bir meslekti zamanında. Düğen denen alet ise köylere özel olarak gelen düğenci ustaları tarafından büyük çam ağaçlarından lata şeklinde kesilir, balta gibi aletler ile yontulan ve belirli bir şekle koyduktan sonra altı, keskin mermer taşlar ile düzlenirdi. Düğen dişi de öküzlerin boynundaki boyunduruk denen alete bağlanarak sapın üzerinde dolanarak sapın ezilip saman yapılmasına yarardı. Atların boynuna hamıt denen bir ağaç yumuşak ot ve keçeden özel olarak yapılmış bir düzenekle düğen atlar bağlanıp daha kolay ve çabuk saman haline geldiği olurdu.
At ve eşek semerleri yine semerci ustaları tarafından merkebin atın sırtına ölçülerek uygun olsun diye yapılır ve semer ağacı diye dört tane birbirine geçmeli bir semerin üzerine urgan tabir edilen uzun ve kalınca ipler ile yük sarılmasında kullanılır onların ustaları da pek revaçta olurlardı. Ekin ve otların tarla ve çayırlardan işlenmesinde hasat edilmesine kullanılan yarım ay şeklindeki saplı keskin aletlere kavrama orak çayırlardan ot biçmek için kullanılan aletlere bazı yerlerde tırpan bazı yerlerde ise kosa denirdi. Yukarda bahsettiğim gibi bu aletler halen daha dağ köylerinde mevcut iken toplanıp bir müzede halkın bilgisine sunulmalı. Böyle tarifle ne kadar anlatsan göstermek gibi olmaz.
Bu alet edevatın tariflerini yaptıktan ve eskilerden bilgiler verdikten sonra artık kışa dair deyimlerini de bir hatırlayalım derim. Gerçi o yıllardaki gibi karlar da yağmıyor şayet öyle karlar yağsa hayat durur mu bilmiyorum şehirlerde…
Allah’a şükür ki zemherinin sonlarına doğru biraz kar yağdı da şöyle derin bir nefes alarak rahatladık, ama şükrümüzün yanında azlığından da çiftçiler adına biraz muzdaribiz.
Bir de diyorum ki ya bir metre kar yağsaydı halimiz ne olurdu. 5-6 cm karda Konya adeta felç oldu. Bizim gençliğimizde bu kadar teknoloji yoktu ama insanlar çalışkandı. Gece sabahlara kadar kürüdükleri damları sabahleyin bir daha kürümek zorunda kalırlardı. Hayvanlarını sulamaya götürmek için sokak çeşmelerine saatlerce yol açarlardı küreklerle. Kırsal kesimdekiler şehir yollarını yine küreklerle imece yolu ile açarlardı da hiç şikayetçi olmazlardı. Hatta “ver Allah’ım bereketli yağışlar ver” diye daima dualar ederlerdi. Şimdi azıcık yağan kardan şikayet ediyoruz bu kadar makine veya alet edevat var iken.
Eskilerin kış terimleri olarak kullandığı sözcüklerden zemheri (erbain) ve ardından gelen hamsindir. Yani erba’ 4, erbain 40 manasınadır. Hams 5, hamsin ise 50’dir. Bunlar Arapça kelimeler. Atalarımız kışı bunlar ile anlatırlardı. Yani erbainin bir adı da zemheri 40… 50 de hamsin etti 90.. Dokuz da mart dokuzu 99.. Bir de Sultan Nevruz 100.. İşte Konya kışını bunlarla tanıtırlardı. Ardından da “Konya’nın kışı Hıdrellezi bulur canım kışa güven olmaz” derlerdi. Yani “150 gün kışımız var, mal yüz elli gün bucaktan yani samanlıktan yer” derlerdi atalarımız. Birde hamsin ile zemheri arasında 6 gün zemheriden 6 günde hamsinden alan günlere 12 gün arası denirdi ki kışın enn şiddetli olduğu günlerdi bunlar bu 12 gün arasında kurtlar çok azgın olur insanlara bile saldırılarmış. Atalarımızın en korktuğu kış günleri bunlardı.
Köylerde çoban çırak ve işçi uzun vadeli işçi tutmaları bu minval üzere yapardı atalarımız. Yazın tutulan çırak veya çobana “Kasıma kadar ne istersin” diye pazarlık yapılırdı. Kışın tutulan çoban çırağa da “Hıdrelleze kadar ne istersin” denirdi. Yıl, eski adamlara göre ikiye ayrılırdı. Hızır günleri, Kasım günleri diye. Kış da ikiye ayrılırdı: Zemheri ve Hamsin.. Konyalıların pratik zekası bazı birleştirmeleri çok yapar ya, işte onlar da Erbain ile Hamsini 45+45 diye yuvarlak hesap yapmışlar. 21 Aralık’ta giren Erbain (Zemheri) bir hesaba göre 31 Ocak’ta tamamlar, gün Hamsin’e döner veya Şubat’ın 6’sına kadar sürer bu 6 gün zemheriden 6 gün de hamsinden alınan günlere 12 gün arası denirdi. Bu günler de dağlardaki yırtıcı hayvanların en tehlikeli zamanıdır. Genelde insanlardan korkan kurtlar bile insanlara saldırıp parçalarlar diye anlatırlardı. Ve bu gerçekleri bizim yaştaki kırsal kesim insanları yaşadı.
Peki, Hamsin.. Bir hesaptan girdi bir hesaptan 7 Şubat’ta girecek. Hamsinde neler olacak, bazı büyükler bu kışları tariflerinde hamsin zemheriden kemsin (kötüsün) hakikaten hamsinde çok şiddetli kışlar yaşandığı vakidir. Örneğin 12 Mart 1971 tipisi gibi canlar alan kışlar kısa ama çok sert kışlardı. Hamsinin cevabı ise, ne kadar kem (kötü) olsam da iti solutur çifti yürütürüm dermiş. Yani “yaz benimle gelir” manasına…
İşte, bu hamsinin belirli bir tarihinden sonra o meşhur cemreler düşmeye başlar. 1. cemre havaya düşer havaları ısıtır 2. cemre suya düşer suları ısıtır.3. cemre ise toprağa düşer toprağı ısıtır diye inanılır. Peki, bunlar ne zaman düşmeye başlayacaklar. 20 Şubat günü 1. cemre havaya düşecek 27 Şubat günü 2. cemre suya, 6 Mart günü ise 3. cemre toprağa düşecek ve baharın sıcaklığı kendini gösterecek. 21 Mart ise Nevruz günüdür bu da baharın müjdecisidir. Peki, Kasım günleri ne zaman başlar ne zaman sona erer? Kasımın 8’inde başlayan Kasım günleri 6 Mayıs’ta Hıdrellez ile sona erer. 6 Mayıs’ta başlayan Hızır günleri ise 7 Kasım’da sona erer. Güz ile gelen yağışlarımız çok iyi idi ama kışlar yine kısır geçiyor. İnşallah bundan sonra bol kar yağar ve bahar yağmurları daha bereketli olur da çiftçinin, fakirin hatta ülkemizin yüzü güler. Çünkü suyumuz gün geçtikçe azalıyor hububatta ise verimler her sene düşüyor. Allah sabi yavrularımızın ve dili yok ağzı yok hayvanatın yüzü suyu hürmetine bol yağışlar ve bol rızklar versin.
Kısa bir anı ile yazımı bitireyim. Sene 1975 idi. Hacı karşılamak için Hatay Cilvegözü’ne kadar gittik. Bir genç bir satıcı çocuk güzel bir şive ile bağırıyordu, “Rumbamerbainrumbamerbabin (rumbam erbain demekmiş)” diye. Hani bizim pazarlarda da birbirine ekleyerek bağrışırlar ya pazarcılar, çocuğa doğru yaklaştım önündeki sattığı nar idi. Türkçe de biliyordu ben “kardeş ne satıyorsun” ve “kaça satıyorsun” dedim? “Nar satıyorum lo, nar” deyiverdi ve 40 kuruş olduğunu rumba erbain demenin 40 kuruşa nar demek olduğunu ben de orada öğrendim ve bir hatıra olarak kaldı işte. Bizim bildiğimiz erba’nın 4 erbainin 40 olduğunu orda öğreniverdim….
Ortalama Üye Değerlendirmesi
9M6 TJQ 1 S F 2 DQY 4E5 3IT E8P T P S 3AD D5L L1R
Gönderilen yeni yorum yok
İstanbul'daki Geleneksel Pikniğimiz daha önceden açıkladığımız Çatalca'daki yerde yapılmayacaktır. Bu seneki piknik yeri olarak "Beykoz Korusu'nda 3 Haziran 2007 Pazar günü yapılacaktır.
Tüm Hemşehrilerimize duyurulur. HASAN ATEŞCİ İst. Denek Başkanı
GİDESİM GELDİ
Yıllardır ayrıyım Gökyurt köyünden Çok özledim bir gün gidesim geldi Köy içinde yaren ahbap dolaşıp Eş dostuma bir selam edesim geldi
Sayın İsmail Detseli'nin şiirni okumak için bu linki tıklayınız veya Sizden Gelenler Bölümünü ziyaret edinizi
11. Geleneksel Gökyurt Köyü Kültür ve Turizm Şöleni
Geleneksel Şölenimizle ilgili bilgiler aşağıdaki gibidir. Tüm köylülerimize önemle duyurulur.
Tekkeli Osman Demir (Çavuş Osmanı) 19-Mart-2008 Çarşamba günü vefat etmiştir. Akşam namazı sırasında defnedilmiştir. Merhuma Allah'tan rahmet, yakınlarına ve tüm hemşehrilerimize başsağlığı dileriz.
Kilistralı esnafların tanıtıldığı 'HARMANLAR' bölümü eklenmiştir
Kilistra'da kış ve düğün resimleri eklenmiştir...
Karun Hazinesi'ne ait kanatlı denizatı biçimindeki altın broşun, Uşak Arkeoloji Müzesi'nden çalınıp yerine sahtesinin konulması müzelerdeki güvenlik açığını bir kez daha gündeme getirdi. Kültür ve Turizm Bakanlığı soruşturmanın devam ettiğini söylerken, Karun Hazinesi'nin Türkiye'ye kazandırılmasında emeği geçenler ise hırsızlık olayına haklı olarak daha fazla tepki gösteriyor. Ülkemiz müzelerinde çok değerli kültür hazineleri sergileniyor, ancak gelişmiş teknolojilere dayalı güvenlik sistemleri ne yazık ki hala yok.
Bizim köyümüzün yüksek ve efsanevi bir tarihe sahip olan Alisumas Dağının zirvesine yakın olan bir pınarın efasnesini anlatacağım bu yazımda. İsmail Detseli Yazının devamını okumak için bu linki veya Hikaye ve Masallar bölümümüzdeki ilgili yeri tıklayabilirler.
Köylümüz Ali Baloğlu (Bittigilin Ali) 02-03-2009 günü vefat etmiştir. Cenazesi ikindi namazını müteakip üçler mezarlığına defnedilmiştir. Merhuma Allah tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dileriz.
Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı dönemine ait 500’e yakın eserin bulunduğu, 9 bin yıllık tarihe beşiklik eden tarih ve kültür şehri Konya, turizmde sadece Mevlânâ Müzesi, İnce Minare ve Karatay Müzesi ile tanındığı için yeterince yabancı turist çekemiyor.
Tüm İslam aleminin ve Gökyurt'lu hemşerilerimizin bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi mübarek olsun. Bu mübarek gecenin Vatanımıza, Milletimize ve Tüm İsalam alemine hayırlar getirmesi dileğiyle.
Dernek Yönetim Kurulu
Derneğimizin çeşitli tarihlerde İstanbul, Ankara ve İzmir illerinde gerçerkleştirdiği ziyaret gezileri ve neticeleri aşağıda belirtilmiştir. Gezilerde görüşülen köylülerimiz birlik ve beraberlik içerisinde köyümüzün kalkınması için tüm gayretleri göstereceklerini belirtmişlerdir.
Sayı İsmail Detseliden bir çalışma daha.. Babamızdan dedemizden dinlediğimiz, hayal meyal hatırladığımız Arzu ile Kamber masalı artık arşivimizde yer alıyor. Arzu ile Kamber Masalını okumak için burayı tıklayınız veya Hikaye ve Masallar bölümümüzden okuyabilirsiniz.
23 Eylül 2009 Çarşamba İsmail Detseli’nin Memleket Gazetesi’ndeki yazısı. Ah o eski Ramazanlar: Eskiden beridir Anadolu’muzda Ramazan ayının atmosferi bir başka olur. Tabii Konya’mızda ve civar dağ köylerinde bu Ramazan’a yaklaşım bir başkadır.
29 Mart 2009 tarihinde Ülkemizde yerel seçimler yapılmıştır. Her İl, İlçe, Belde ve köylerimiz 5 yıl süreyle kendilerini yönetecek kişileri seçmek amacıyla sandık başına gitmiştir.
Sayın İsmail Detseli'nin Memleket Gazetesi'nde çıkan yazısı. Orjinali için bu linki tıklayabilir veya buradan okumaya devam edebilirsiniz.
İsmail DETSELİ
Hemen çevresindekiler yanına yaklaşıp, neye baktığını acaba neyin noksan olduğunu sordular sanırım. Kulaklığını eliyle iyice kulağına yerleştiren İnönü merhum, yarı soranlara, yarı da mikrofona doğru yükselen sesiyle şunları söyledi: “Hani benim kader arkadaşım, silah arkadaşım, can dostum sakallı Memiş’im yok mu?” dedi. Devamı için Ünlülerimiz linkini veya burayı tıklayabilirsiniz.
Kurban Bayramınızı en içten duygularla kutlar yaşam boyu sağlıklar dilerim
YÖNETİM KURULU ADINA B Ş K Ragıp K A D I O Ğ L U
Kilistra Gökyurt Kültür ve Turizm Derneğinin yapılan olağan genel kurulunda yeni dernek yönetimi seçilmiştir.
Derneğimizin kısa mesaj ile üyelerimizi bilgilemdirme sistemi faaliyete geçmiştir...Vefat, düğün, hastalık gibi hemşerilerimizin özel veya acılı günleri kısa mesaj sistemi ile duyurulacaktır. Bu bağlamda üyelerimizin ve hemşerilerimizin dernek yönetimi ile irtibata geçerek cep telefon numaralarını güncellemeleri gerekmektedir. Bu konuda göstereceğiniz hassasiyet için şimdiden teşekkür ederiz.
Kilistra (Gökyurt) Kültür ve Turizm Derneği Yönetim Kurulu
Receb-i şerifin ilk Cuma gecesi Regaib gecesidir. Her Cuma gecesi kıymetlidir. Bu iki kıymetli gece bir araya gelince, bu gecenin kıymeti daha da artmaktadır. Allahü teâlâ, bu gecede, mümin kullarına, ragibetler, yani ihsanlar, ikramlar yapar. Bu geceye hürmet edenleri affeder. Bu gece yapılan dua red olunmaz ve namaz, oruç, sadaka gibi ibadetlere, sayısız sevaplar verilir.2012 Regaip Kandilini 24 Mayıs Perşembeyi Cuma'ya bağlayan gecede idrak edeceğiz. Kandiliniz mübarek olsun
Sayın İsmail Detseli'nin TYB (Türkiye Yazarlar Birliği) binasında, yeni kitabı için tanıtım ve imza günü vardır. Tüm hemşehrilerimiz imza gününe davetlidir. Yer : TYB Binası Tarih : 21 Temmuz 2010 Saat: 11:00
Kilistra Antik kenti M.S. 7. y.y'da Kapodokya benzeri yumuşak kayaların oyulması ile bir çok kaya yerleşmesi oluşturulmuştur. 1998 yılında giderleri il özel idare müdürlüğü tarafından karşılanmak üzere Konya Müze Müdürlüğü adına yapılan kurtarma kazısı çalışmalarında, Haç Planlı Şapel, Sümbül Kilise, Büyük Su Sarnıcı ve Şırahanelerde temizlik, restorasyon, çevre düzenlemesi yapılmıştır.
Yaklaşık 40 yıldır kazılar yapılan çatalhöyük ve (diğer iki höyük) Konya'ya gidildiğinde mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerlerden biridir. Konya’nın Çumra İlçesi sınırlarında olan bu höyük'te yapılan çalışmalar sonucunda 13 yapı katı açığa çıkartılmıştır. Zoldra ise Kilistra civarındaki diğer bir ilginç höyüktür.
2008 YILI OLAGAN GENEL KURULU TOPLANTISI 17/2/2008 PAZAR GÜNÜ SAAT 13,00 DE DERNEK MERKEZİ (YAYLA GÜZİDE HANIM SOKAK GÜZİDE AP.No.18/A BAHÇELİEVLER / İST. ADRESİNDEDİR. İSTANBULDAKİ TÜM HEMŞEHRİLERİMİZİN GENEL KURUL TOPLANTISINA KATILIP YENİ YÖNETİM KURULU ve ORGANLARINI SEÇMELERİNİ KURUCU BAŞKAN OLARAK RİCA EDİYORUM.(Dernegimizin yaşaması için bu gereklidir.) LÜTFEN HERKEZ YANINDA BİRİNİ GETİRSİN
Hasan ATEŞCİ İst.Dern.Başk.
Selçuk Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü Araştırma Görevlisi Bizantolog İlker Mete Mimiroğlu, Eşi Araştırma Görevlisi Arzu Mimiroğlu ve bölüm öğrencileri, köyümüzü ve Alısumas Tepesini kapsayan araştırma gezisi düzenlediler.
Mevlüt Saatçi ve Bitti Hüseyin'i ni kaybettik...
Konya Postası gazetesi yazarı İlker Mete Mimiroğlu'nun 18 Ağustos 2008 tarihli gazetede yayınlanan makalesini buradan okuyabilirsiniz. Yazara köyümüzle ilgili yaptığı çalışmalardan ve hassasiyetinden dolayı teşekkür ederiz.
Bugünkü bölümümüzde de, İlker Mete Mimiroğlu’nın, “ Günümüze ulaşabilen bir Ortaçağ kenti” makalesine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Tüm İslam aleminin ve değerli köylülerimizin Ramazan Bayramını kutlar daha nice bayramlara sağlık mutluluk birlik ve beraberlik içinde erişmelerini dileriz.
Türkiye'yi ağlatan kazada 2 kayıp da bizim köyden..
Ürgüp Göreme'ye geziye giden 2-A sınıfı öğrencilerini taşıyan otobüs, Aksaray'da kaza yapmış ve 33 öğrenci ve veli kazada hayatını kaybetmişti.
Köyümüzden Süleyman Güney (Kıbrıslılaın Süleyman) vefat etmiştir. Merhuma Allah'tan rahmet, yakınlarına ve tüm köylümüze başsağlığı dileriz.
Berat Kandili, Yüce Rabbimiz nezdinde beratımıza vesile olduğu, Rabbimizin affediciliğine ve bağışlayıcılığına sığınmayı öğrettiği gibi, aynı zamanda kırılan kalpleri onarma, dargınlık duvarlarını yıkma, kin, nefret ve intikam duygularını aşma günüdür. Yaradan’ın affına erebilmek için yaradılanı affetme günüdür. Diyanet İşleri Başkanlığının Mesajını okumak için tıklayınız
Köyümüz'ün gazisini kaybettik
Konya Büyükşehir Belediyesi, Ticaret Odası, Sanayi Odası, Ticaret Borsası, Esnaf ve Sanatkarlar Odalar Birliği, Türsab, Gazeteciler Cemiyeti, Turistik Belgeli Konaklama ve Yiyecek İçecek Tesisleri, Otelciler Odası, Lokantacılar Odası ve üye sivil toplum kuruluşlarıyla yapılan ortak çalışmalar sonucu Konya’nın 7 harikası Mevlana Kültür Merkezinde ve Kule Site Alışveriş Merkezinde oylanıyor.