Okunma Sayısı : 1982
Bizim kafadarlar “Abi sen Eşref Kolçak ağabeyimiz değil misin?” “Evet, ne oldu”, “Abi biz seni gökte ararken yerde bulduk, bizler artist olmak istiyoruz. Bize yardımcı ol ne olur” derler. Adam der ki “Çocuklar sizler nerelisiniz?”, “Konyalıyız” demek işlerine gelmez “Abi İzmirliyiz” derler.
Bin dokuz yüz elli sekizin son ayları… Köyde tarla ve dağ işleri bitiğinden üç kafadar bir akşam aralarında konuşup anlaşmışlar ve ailelerinin “gitmeyin” ısrarlarına rağmen önce 40 km’lik yolu yayan yürüyerek Konya’ya daha sonra da buldukları bir otobüs parası ile biletlerini almışlar, ver elini İstanbul. Hani derler ya Anadolu’nun her yerinde “Hey be koca İstanbul taşı torağı altın, ne ala memleket” diye, bunlar da o söze kanmışlar ve büyük şehre varmışlar.
Bir kaç gün sağa sola bocaladıktan sonra anlamışlar büyük şehrin zorluğunu, gurbetin ne kadar acımasız olduğunu… Ama geri dönüşü olmayan bir maceraya atılmışlar artık… Neyse ki köylülerinin İstanbul’da çok oluşu bunlara yine de bir destek olmuş ama el elin üstünde ne kadar durabilir; çalışıp kazanmak kendi ayağının üzerinde durabilmek lazım. Gün gelmiş, Mevlit bir lokantada çalışmaya başlamış…
Ramazan ise bir gömlekçide satış elemanı olmuş, işi öğreninceye kadar üç beş kuruşla idare edilecek, sonunda haftalıkları artırılacakmış. Ali ise bir plastikçinin yanında tarak ve okul gereçleri yapımında iş bulmuş. Hepsinin de karınlarını doyurup ev kiralarına yetecek ve hafta sonlarında gezecek paraları olmuş… Arada bir de sinemaya filan gidiyorlarmış… Küçük Pazar civarında bir ahşap ev bulmuşlar, kiraya… Bir tarafında bir ihtiyar amca ile hanımı kalıyorlar… Tuvalet bir, banyoyu ise çarşıdan aldıkları bir leğende yapıp günlerini gün ediyorlar… İhtiyarları da pek fazla üzmüyorlar, rahatsız da etmiyorlar… Çünkü İstanbul’da tanıdık birleri olmaz ise Anadolu çocukları kolay ev bulamazlarmış. Günler böyle devam edip giderken köydeki babaları, anaları, kardaşları da bu çalışmaya gidenlerden birkaç kuruş harçlık bekliyorlar ama bunlar da köylü deyimi ile “nato mermer nato para nerdeee” kendi ifadelerine göre “gün alıp gün harcıyorlar”.
Bir gün enteresan bir rastlantı oluyor; her akşam veya hafta sonları gittikleri sinemada seyrettikleri artistlerden biri bunların bekâr evinin yakınından geçiyor… Çok saygın efendi kibar bir adam oysa filmlerden görüp benzettikleri adam filmde çok dövüşken; vurduğu vurduk kırdığı kırdık, çok zalim birisi… “Olmaz yahu o değildir filan” derler… Birkaç gün böyle geçer sonra oradaki komşulardan birine sormaya karar verirler… Derler ki “Yahu Yusuf ağa şu adamı biz Eşref Kolçak’a benzetiyoruz ama bir de olmaz diyoruz. Eşref Kolçak narasın buralarda değil mi” deyince… Göçmen Yusuf Ağa “Ta kendisidir breh işte odur odur” der. Allaaah… Bunlar şok olurlar ve Pazar günü sabahın erken saatinde evlerinden biraz uzaklaşınca Eşref Kolçak’ın önüne geçip selam verirler. Ve hemen başlarlar “Abi biz seni çok seviyoruz, biz senin hayranınız” filan falan derken…
Der ki “çocuklar sadede gelelim ne demek istersiniz?” Bizim kafadarlar “Abi sen Eşref Kolçak ağabeyimiz değil misin?” “Evet, ne oldu”, “Abi biz seni gökte ararken yerde bulduk bizler artist olmak istiyoruz. Bize yardımcı ol ne olur” derler. Adam der ki “Çocuklar sizler nerelisiniz?”, “Konyalıyız” demek işlerine gelmez “Abi İzmirliyiz” derler. Çünkü Ali’nin babası İzmir’de belediyede çalışmaktadır… Oradan İzmir aşinalığı vardır. Tabi üzerlerinde artık kolalı gömlek, kravat vardır… Çünkü akşamdan Eşref Kolçak’ı görecekleri için iyi elbiselerini giyinmişlerdir. Der ki “Bana bakın çocuklar, bu artistlik işi öyle perdede gördüğünüz gibi cazip ve paralı bir iş değil. Orda öyle insanlar var ki akşama kadar sette bir rol verecekler de oynayacağım diye bir simit yiyerek akşama kadar aç beklerler. Siz sanırım talebesiniz gidin okuyun büyük adam olun daha sonra bu işleri düşünün” der.
Savmak ister ama bunlar da öyle çabuk pes edecek göz var mı, her gün ayrı bir yerde adamın karşısına çıkıp isteklerini tekrarlıyorlar. Bunlardan kurtulamayacağını anlayan Eşref abi “Tamam çocuklar sizin için izin çıktı yarın sabah erkenden hatta saat beşte Galata Köprüsü’nün altına gelin orada film çevireceğiz. Sizin için roller hazır” der. Sevinçlerinden uçacak gibi olan bizim maceracılar hemen sorarlar “Abi filmin ismi ne?” “Köprü altı canavarları” der. Ve sevinerek evlerinin yolunu tutarlar. Akşamdan kendilerini erken kaldırması için ev sahibi Halime yengeye de rica ederler. Halime yenge “Oğlum o sizinle dalga geçmiştir inanamayın” dedi ise de kadına inanmazlar… Sabaha kadar zaten uyku uyumazlar ve erkenden yolunu iyi bildikleri Galata Köprüsü’nün altına gelirler…
Ama hangi altı Eminönü tarafı mı, Karaköy tarafı mı, Boğaz tarafı mı, Haliç tarafı mı? Her biri bir köşeye durur beklerler… Ama az bekleme değil tamı tamına üç dört gün beklerler, bu arada işlerine de gitmezler ve Eşref ağabeylerinin dediği olur… Açlıktan nefesleri kokar ama film de filanda rol alamazlar. Nihayet işin ciddiyetini anlarlar… Eşref ağabeyleri de bir daha o sokaktan geçmez adam bunlardan yıldığı için evini değiştirmiştir. Bakarlar ki bu işlerin sonu yok yine işlerine dönecekler ama patronları almaz… Para biter yiyecek ekmekleri yok, harçlıkları yok, ev kirası 2-3 ay ödenmemiş…
İhtiyarlar “parayı verin evi boşaltın” derler. Ne yapalım ne yapalım derken bir gece akıllarına yine bir şeytanlık gelir. Ali’ye derler ki, “Senin baban İzmir’de para kazanıyor, senin hasta olduğunu bir ELT telgraf ile bildirelim, senin kaza geçirdiğini kolunun kırık olduğu yazalım. Gelsin sen ondan borçlarım var diye 150-200 lira al, trene binip de giderken atla gel”. “Bu fikir oldu” derler ve İzmir’e bir tel çekip planı uygulamaya koyarlar. Adam yazık evlat acısı haberi duyunca apar topar izin alır, okuma yazması da yoktur, cahildir. O daha gelmeden bizim uyanıklar arkadaşları Ali’nin kolunu sarıp sarmalayıp, kırık diye bir bez ile boynuna takarlar adam verilen adrese bir gelir ki oğlu yataklarda yatıyor…
Vay huy der biraz ağıt döker filan… “Kalk bileti aldım trenden, gidelim” der. Ali “iyi baba da ben iki aydır yatarım bunlara bir sürü borç ettim. Hastane parası, yemek parası, ev kirası” deyince “alacağı olanlar söylesin” der. Bunlar zaten kurulmuş saat, adamın oracıkta 200 liradan fazla parasını alıverirler ve Ali ile babasını Haydarpaşa’dan yolcu ederler… Daha tren İstanbul’u çıkmadan bizim kolunda bir şeyi olmayan uyanık Ali trenden atladığı gibi babası yalnızca İzmir’e vurur gider. Bunlar bu para ile biraz daha günlerini gün ederler, bakarlar ki olmayacak yine patronlarına gidip yalvarırlar. İşlerine geri dönerler ama Ramazan’ın gömlekçi patronu bir daha işe almaz Ramazan’ı… Ramazan bir arkadaşı vasıtası ile İzmir vapurunda kamarot olarak işe başlar… İzmir’e daima yolcu taşıyan gemide işi iyidir. Hafta veya aylık tatillerinde arkadaşları Mevlit ve Ali ile görüşür.
Mevlit karakola düşüyor
Küçük Pazar’da bir ufak lokantada çalışan Mevlit bu iş yerine sonradan giren bir çırak ile bir türlü uyum sağlayamaz… Her gün ağız dalaşı eder ama artık bir gün bardak taşar ve lokantanın üst katında bıçaklarla savaşa başlarlar… Mevlit çok güçlüdür ama öbüründe bıçak var bunda ise sandalye var… Bir punduna getirip sandalyeyi vurunca yere yıktığı çırağı öldüresiye dövüp komalık eder. Ve o anda olay yerine yakın olan karakoldan gelen polisler Mevlit’i alıp gider ve nezarete koyarlar. Karakolun nezareti hem ahır hem de insanlar için çok yüksek duvarlarla çevrili üstü çatılı bir geniş mahal. Burayı kimin koruduğu da bilinmez, kimse görünürde yok…
Bizim Mevlit çatı ağaçlarına tutunup kenara yaklaşır, yükseklik önemli değildir o kafaya koymuş, bu yüksek duvardan atlayıp kaçacak… Tam o sırada suratına bir yenmiş üzüm salkımı posası şarp diye vurur. Bakar ki bir jandarma eri elinde silahı “in ulan aşağı” der. Mevlit çaresiz yine kodese iner, bekler akşama kadar… Akşama doğru hasmı hastaneden gelir bunu da dışarı alırlar… Komiser bey ifade alacak… “Kimsin nerelisin derdiniz nedir” diye soran komiser Mevlit’e sıra gelince “Ben Konyalıyım komiserim” der “bununla iş ve para konusundan değil patronumuzun idaresizliğinden kavga ettik o da bana bıçakla saldırdı, eğer atik davranıp sandalyeyi vurmasaydım şimdi ölmüş olacaktım” der. Komiser “Konya’nın neresindensin?”, “Falan köyündenim”…
Öbürüne “sen Bursa’nın nesrindensin?”, “Filan yerindenim”. İfadeleri aldıktan sonra ikisine de birer yumruk atan komiser “hadi böyle taşradan gelip de burada kavga etmeyin. İstanbul’un parası da işi de hepinize yeter. Bir daha sizleri karakol yakınında bile görmeyeceğim” der ve kovar karakoldan… Ne olduğunu anlayamayan Mevlit hem ardına bakıp hem de kaçarken bakar ki komiser bey ardından geliyor, korkudan dili tutulur ve babacan komiser yanına gelir… “Sen kimin oğlusun delikanlı?” der. “Filanın oğluyum komserim sen nereden biliyorsun?” “Ben de o köylüyüm babana selam söyle bir daha böyle b..k işlere katılma, en az 3 ay hapisliğin vardı rapora göre, her yerde benim gibi bir komiser amca bulamazsın haaa” der ve gider.
Mevlit yine olay çıkarır
Artık herkes başının çaresine bakacaktır… Kafadarlar birbirinden kopar… Ali İzmir’e baba ocağına döner, Ramazan gemide çalışmaktadır, İzmir’e gider gelir… Mevlit bu kere kazlı çeşmede bir lokantada çalışmaya başlar. Lokanta sahibi Bulgar göçmeni efendi bir adamdır… Bir de yine Bulgarya’da boksörlük yapmış ama artık bırakmış eski bir boksör ortağı vardır. Lokantada bir hayli çalışan Mevlit bir teklif alır patronundan… Mevlit’i çok seven patronu gözleri ama olan ama dünya güzeli kızını Mevlit’e verip lokantayı da üstüne yapmak ister… “Eğer kabul edersen” diye de önünü serbest bırakır… Mevlit bu teklife “hayır” der ama patronu “kimseye bunu söyleme aramızda sır kalsın” der ve olay unutulur.
Mevlit ustayı bıçaklıyor
Zaman içersinde lokantaya bir ahçı yemek ustası alınır, usta işinin ehli olmasına karşın biraz çapkın ve de terbiyesizdir. Her gün aşağı yukarı annesi ile lokantaya gelen patronun kızı için ileri geri konuşmaya başlar. Bunları duyan Anadolu çocuğu Mevlit, ustaya derki “abi bana o kızı patronum verecekti ben almadım ama senin bu konuşmaların beni rahatsız ediyor, bir daha böyle şeyleri söyleme” der. Bu lafı usta yemez içmez patrona ulaştırır ve “bu berduş adama ne kızı verecektin patron bundan ne köy olur ne kasaba” deyince patron hüzünlenir ve Mevlit’e sitem eder. “Yahu ben sana baba gibi bir teklif yaptım olmadı bunu ustaya filan ifşa etmene gerek yoktu” der. Bu lafa çok sinirlenen Mevlit bir kuşluk vakti ustanın kulağına der ki “Ulan yavşak adam seni bu gün öldüreceğim”. Bu lafa çok gülen usta her yanına yaklaşımında Mevlit’e bakıp “haahhaa berduş beni öldürecek” diye alaylı konuşmaya başlar… Lokantanın bir tenha anında ekmek kesmekte olan Mevlit’e bu usta yine aynı lafı tekrarlayınca elindeki bıçağı Mevlit şiddetle ustanın karnına saplar çeker…
İkinciyi saplamaya çalışınca usta elini karnına kapatır bu sefer bıçak eline ve karnına batar. Çeker bıçağı çıkaramaz onu bırakır başka bir bıçak alır ve oradan kaçmaya çalışır. Kasada oturmkta olan boksör arkadan Mevlit’in ellerini kilitler ve salmaz… Mevlit sağa sola çırpınınca güçlü de olunca onu da yaralayıp Kazlıçeşme Sokak aralarında kaybolur… Ama üzerindeki kanlı beyaz ceketi fark eder, hemen onu çıkarıp bir kenara atar ve zaten oralar deri imalatçıları tabakhaneler ile dolu olunca bunun kanlı elbisesi çok dikkat çekmez… Oradan kaçıp Cağaloğlu’ndaki bir sinema girişinde evvelden tanıdığı bir kundura tamircisi olan Osman’a sığınır, vahim durumunu belki de katil olduğunu izah eder.
Osman bir ara Kazlıçeşme’deki lokantaya yemek yeme maksadı ile gider ve durumu inceler… Lokantanın patronundan Mevlit’i sorar gizlice, bunu kenara çeken lokanta sahibi aman onu görürsen buralara gelmesin, ahçı yoğun bakımdan yeni çıktı. İyi ki ölmedi bir hafta da benim ortak yattı hastanede ben ise lokantamı bir hafta kapatmalarına, çeşitli eziyetlere maruz kalmama rağmen kimliğini söylemedim. Konyalı Mevlit başka bilgim yok dedim buraları terk etsin” der. Ve gelir kunduracı Osman durumu Mevlit’e anlatır.
Bunu o sinemanın gizli kendine ait olan yerinde Osman arkadaşı 2 ay gibi bir süre kimseye duyurmadan besler. Bir gün Ramazan, Osman’ın yanına gelir ve Mevlit’i hiç göremez olduğunu söyleyip üzüntüsünü belirtince Osman durumu Ramazan’a aktarır ve Mevlit’in yanına götürür. Mevlit bir yolunu bulup ağabeyinin çalıştığı İzmir’e kendisini kaçırmasını Ramazan’dan rica eder. Çok samimi duygularla arkadaş oldukları için bu ricadan ziyade bir emir telakkisidir.
Bir gün gemide işleri ayarlayan Ramazan, Mevlit’i bir ikindi vakti alıp gemiye götürür, ziyaretçi olarak arkadaşı olarak bindirir ve kendi kamarasına kapattığı Mevlit’i iki günlük yolculuktan sonra İzmir’e kaçırır… Ondan sonra bu ikili Almanya’ya çalışmaya gittiler… Ali ise baba mesleği olan çeşmeciliği seçti ve bir resmi kurumda çalışırken ömrü vefa etmedi, genç yaşta vefat etti. Mevlit ve Ramazan Almanya’dan döndüler, Ramazan da yakın zaman önce hakkın rahmetine kavuştu… İçlerinde yaşayan bir Mevlit var… Bu maceralarını yazdığımı belki okursa hatırlar. Bu Konyalıların macerasını yazan ben de bazıları ile çok gurbet hayatı yaşadım hatta Mevlit’ten çokta dayak yedim ama iyiliğim içindi yediğim dayaklar; helal olsun sağ olsun.
Saygılarımla…
Ortalama Üye Değerlendirmesi
Yorum Sayısı: 1 / 1
Yorumlar çalışıyor mu
Yazan:: hasan erkan () Tarih: 05-03-2010 14:27
Yazan:: hasan erkan Tarih: 05-03-2010 14:27
Yorumlar çalışıyor
» Bu Yorumu Administratore raporla
» Yorumu cevapla...
D9F REH 1 G M R FGE GOT UR7 HPQ R P 5 S MMB 26W JQE
Kilistra Antik kenti M.S. 7. y.y'da Kapodokya benzeri yumuşak kayaların oyulması ile bir çok kaya yerleşmesi oluşturulmuştur. 1998 yılında giderleri il özel idare müdürlüğü tarafından karşılanmak üzere Konya Müze Müdürlüğü adına yapılan kurtarma kazısı çalışmalarında, Haç Planlı Şapel, Sümbül Kilise, Büyük Su Sarnıcı ve Şırahanelerde temizlik, restorasyon, çevre düzenlemesi yapılmıştır.
Berat Kandili, Yüce Rabbimiz nezdinde beratımıza vesile olduğu, Rabbimizin affediciliğine ve bağışlayıcılığına sığınmayı öğrettiği gibi, aynı zamanda kırılan kalpleri onarma, dargınlık duvarlarını yıkma, kin, nefret ve intikam duygularını aşma günüdür. Yaradan’ın affına erebilmek için yaradılanı affetme günüdür. Diyanet İşleri Başkanlığının Mesajını okumak için tıklayınız
Kilistra Gökyurt Kültür ve Turizm Derneğinin yapılan olağan genel kurulunda yeni dernek yönetimi seçilmiştir.
2008 YILI OLAGAN GENEL KURULU TOPLANTISI 17/2/2008 PAZAR GÜNÜ SAAT 13,00 DE DERNEK MERKEZİ (YAYLA GÜZİDE HANIM SOKAK GÜZİDE AP.No.18/A BAHÇELİEVLER / İST. ADRESİNDEDİR. İSTANBULDAKİ TÜM HEMŞEHRİLERİMİZİN GENEL KURUL TOPLANTISINA KATILIP YENİ YÖNETİM KURULU ve ORGANLARINI SEÇMELERİNİ KURUCU BAŞKAN OLARAK RİCA EDİYORUM.(Dernegimizin yaşaması için bu gereklidir.) LÜTFEN HERKEZ YANINDA BİRİNİ GETİRSİN
Hasan ATEŞCİ İst.Dern.Başk.
Receb-i şerifin ilk Cuma gecesi Regaib gecesidir. Her Cuma gecesi kıymetlidir. Bu iki kıymetli gece bir araya gelince, bu gecenin kıymeti daha da artmaktadır. Allahü teâlâ, bu gecede, mümin kullarına, ragibetler, yani ihsanlar, ikramlar yapar. Bu geceye hürmet edenleri affeder. Bu gece yapılan dua red olunmaz ve namaz, oruç, sadaka gibi ibadetlere, sayısız sevaplar verilir.2012 Regaip Kandilini 24 Mayıs Perşembeyi Cuma'ya bağlayan gecede idrak edeceğiz. Kandiliniz mübarek olsun
Konya Büyükşehir Belediyesi, Ticaret Odası, Sanayi Odası, Ticaret Borsası, Esnaf ve Sanatkarlar Odalar Birliği, Türsab, Gazeteciler Cemiyeti, Turistik Belgeli Konaklama ve Yiyecek İçecek Tesisleri, Otelciler Odası, Lokantacılar Odası ve üye sivil toplum kuruluşlarıyla yapılan ortak çalışmalar sonucu Konya’nın 7 harikası Mevlana Kültür Merkezinde ve Kule Site Alışveriş Merkezinde oylanıyor.
GİDESİM GELDİ
Yıllardır ayrıyım Gökyurt köyünden Çok özledim bir gün gidesim geldi Köy içinde yaren ahbap dolaşıp Eş dostuma bir selam edesim geldi
Sayın İsmail Detseli'nin şiirni okumak için bu linki tıklayınız veya Sizden Gelenler Bölümünü ziyaret edinizi
11. Geleneksel Gökyurt Köyü Kültür ve Turizm Şöleni
Geleneksel Şölenimizle ilgili bilgiler aşağıdaki gibidir. Tüm köylülerimize önemle duyurulur.
Köyümüzden Süleyman Güney (Kıbrıslılaın Süleyman) vefat etmiştir. Merhuma Allah'tan rahmet, yakınlarına ve tüm köylümüze başsağlığı dileriz.
Kilistra (Gökyurt) Kültür ve Turizm Derneği Yönetim Kurulu
Karun Hazinesi'ne ait kanatlı denizatı biçimindeki altın broşun, Uşak Arkeoloji Müzesi'nden çalınıp yerine sahtesinin konulması müzelerdeki güvenlik açığını bir kez daha gündeme getirdi. Kültür ve Turizm Bakanlığı soruşturmanın devam ettiğini söylerken, Karun Hazinesi'nin Türkiye'ye kazandırılmasında emeği geçenler ise hırsızlık olayına haklı olarak daha fazla tepki gösteriyor. Ülkemiz müzelerinde çok değerli kültür hazineleri sergileniyor, ancak gelişmiş teknolojilere dayalı güvenlik sistemleri ne yazık ki hala yok.
Kurban Bayramınızı en içten duygularla kutlar yaşam boyu sağlıklar dilerim
YÖNETİM KURULU ADINA B Ş K Ragıp K A D I O Ğ L U
Selçuk Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü Araştırma Görevlisi Bizantolog İlker Mete Mimiroğlu, Eşi Araştırma Görevlisi Arzu Mimiroğlu ve bölüm öğrencileri, köyümüzü ve Alısumas Tepesini kapsayan araştırma gezisi düzenlediler.
İstanbul'daki Geleneksel Pikniğimiz daha önceden açıkladığımız Çatalca'daki yerde yapılmayacaktır. Bu seneki piknik yeri olarak "Beykoz Korusu'nda 3 Haziran 2007 Pazar günü yapılacaktır.
Tüm Hemşehrilerimize duyurulur. HASAN ATEŞCİ İst. Denek Başkanı
Köylümüz Ali Baloğlu (Bittigilin Ali) 02-03-2009 günü vefat etmiştir. Cenazesi ikindi namazını müteakip üçler mezarlığına defnedilmiştir. Merhuma Allah tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dileriz.
Sayın İsmail Detseli'nin Memleket Gazetesi'nde çıkan yazısı. Orjinali için bu linki tıklayabilir veya buradan okumaya devam edebilirsiniz.
İsmail DETSELİ
Konya Postası gazetesi yazarı İlker Mete Mimiroğlu'nun 18 Ağustos 2008 tarihli gazetede yayınlanan makalesini buradan okuyabilirsiniz. Yazara köyümüzle ilgili yaptığı çalışmalardan ve hassasiyetinden dolayı teşekkür ederiz.
Bugünkü bölümümüzde de, İlker Mete Mimiroğlu’nın, “ Günümüze ulaşabilen bir Ortaçağ kenti” makalesine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Tüm İslam aleminin ve Gökyurt'lu hemşerilerimizin bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi mübarek olsun. Bu mübarek gecenin Vatanımıza, Milletimize ve Tüm İsalam alemine hayırlar getirmesi dileğiyle.
Dernek Yönetim Kurulu
Kilistra'da kış ve düğün resimleri eklenmiştir...
Sayı İsmail Detseliden bir çalışma daha.. Babamızdan dedemizden dinlediğimiz, hayal meyal hatırladığımız Arzu ile Kamber masalı artık arşivimizde yer alıyor. Arzu ile Kamber Masalını okumak için burayı tıklayınız veya Hikaye ve Masallar bölümümüzden okuyabilirsiniz.
Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı dönemine ait 500’e yakın eserin bulunduğu, 9 bin yıllık tarihe beşiklik eden tarih ve kültür şehri Konya, turizmde sadece Mevlânâ Müzesi, İnce Minare ve Karatay Müzesi ile tanındığı için yeterince yabancı turist çekemiyor.
Derneğimizin çeşitli tarihlerde İstanbul, Ankara ve İzmir illerinde gerçerkleştirdiği ziyaret gezileri ve neticeleri aşağıda belirtilmiştir. Gezilerde görüşülen köylülerimiz birlik ve beraberlik içerisinde köyümüzün kalkınması için tüm gayretleri göstereceklerini belirtmişlerdir.
Hemen çevresindekiler yanına yaklaşıp, neye baktığını acaba neyin noksan olduğunu sordular sanırım. Kulaklığını eliyle iyice kulağına yerleştiren İnönü merhum, yarı soranlara, yarı da mikrofona doğru yükselen sesiyle şunları söyledi: “Hani benim kader arkadaşım, silah arkadaşım, can dostum sakallı Memiş’im yok mu?” dedi. Devamı için Ünlülerimiz linkini veya burayı tıklayabilirsiniz.
Tüm İslam aleminin ve değerli köylülerimizin Ramazan Bayramını kutlar daha nice bayramlara sağlık mutluluk birlik ve beraberlik içinde erişmelerini dileriz.
Köyümüz'ün gazisini kaybettik
Yaklaşık 40 yıldır kazılar yapılan çatalhöyük ve (diğer iki höyük) Konya'ya gidildiğinde mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerlerden biridir. Konya’nın Çumra İlçesi sınırlarında olan bu höyük'te yapılan çalışmalar sonucunda 13 yapı katı açığa çıkartılmıştır. Zoldra ise Kilistra civarındaki diğer bir ilginç höyüktür.
Sayın İsmail Detseli'nin TYB (Türkiye Yazarlar Birliği) binasında, yeni kitabı için tanıtım ve imza günü vardır. Tüm hemşehrilerimiz imza gününe davetlidir. Yer : TYB Binası Tarih : 21 Temmuz 2010 Saat: 11:00
Mevlüt Saatçi ve Bitti Hüseyin'i ni kaybettik...
Tekkeli Osman Demir (Çavuş Osmanı) 19-Mart-2008 Çarşamba günü vefat etmiştir. Akşam namazı sırasında defnedilmiştir. Merhuma Allah'tan rahmet, yakınlarına ve tüm hemşehrilerimize başsağlığı dileriz.
Kilistralı esnafların tanıtıldığı 'HARMANLAR' bölümü eklenmiştir
Türkiye'yi ağlatan kazada 2 kayıp da bizim köyden..
Ürgüp Göreme'ye geziye giden 2-A sınıfı öğrencilerini taşıyan otobüs, Aksaray'da kaza yapmış ve 33 öğrenci ve veli kazada hayatını kaybetmişti.
Bizim köyümüzün yüksek ve efsanevi bir tarihe sahip olan Alisumas Dağının zirvesine yakın olan bir pınarın efasnesini anlatacağım bu yazımda. İsmail Detseli Yazının devamını okumak için bu linki veya Hikaye ve Masallar bölümümüzdeki ilgili yeri tıklayabilirler.
23 Eylül 2009 Çarşamba İsmail Detseli’nin Memleket Gazetesi’ndeki yazısı. Ah o eski Ramazanlar: Eskiden beridir Anadolu’muzda Ramazan ayının atmosferi bir başka olur. Tabii Konya’mızda ve civar dağ köylerinde bu Ramazan’a yaklaşım bir başkadır.
29 Mart 2009 tarihinde Ülkemizde yerel seçimler yapılmıştır. Her İl, İlçe, Belde ve köylerimiz 5 yıl süreyle kendilerini yönetecek kişileri seçmek amacıyla sandık başına gitmiştir.
Derneğimizin kısa mesaj ile üyelerimizi bilgilemdirme sistemi faaliyete geçmiştir...Vefat, düğün, hastalık gibi hemşerilerimizin özel veya acılı günleri kısa mesaj sistemi ile duyurulacaktır. Bu bağlamda üyelerimizin ve hemşerilerimizin dernek yönetimi ile irtibata geçerek cep telefon numaralarını güncellemeleri gerekmektedir. Bu konuda göstereceğiniz hassasiyet için şimdiden teşekkür ederiz.
Yorumlar çalışıyor mu
Yazan:: hasan erkan () Tarih: 05-03-2010 14:27