Okunma Sayısı : 2000
Dananın boğazında bir ip bağlayıp zor şer köy meydanına getiren köyümüzün hanımları getirdikleri danaları köy meydanında iplerinden salıverince ortalığı bir toz duman bürüdü ki sormayın. Her taraf dana oldu sanki, tutabilene aşk olsun. O gün akşama kadar dana aradı millet arazide, en sonunda akşam köyün sığırları köye gelirken onlar da anaları ile ancak gelebildiler köye… Sn. İsmail Detseli'nin yazısı - 31 Mart 2009 / 12:52
Atalarımızın bir güzel sözü daha vardı: “Fakirin sanatı çok olur ama hiç birini de tam olarak bilemez, beceremez” diye… Filhakika çok doğru bir tespit yapmış eli öpülesi atalarımız… Zaten atalarımızın sözü olarak kabul edilen her sözün birçok tecrübeden sonra söylendiği bir gerçektir. Fakir başkalarına çobanlık yapar sanattır, çiftçilik yapar sanattır. Amelelik yapar sanattır her türlü işte yevmiye ile çalışır bu fakir için o da sanattır. Yukarıda yazmış olduğum başlık dikkatinizi çekmiştir. Yeni doğmuş, henüz yaşına girmemiş 8-10 aylık sığır yavrularına bazı dağ köylerinde hergele denir. Bunlardan 50-100 tanesinin birleştirilip sürü halinde çoban önüne katılmasına da hergele denir. Arazide otlatılmaya götürülüp getirilmesine de hergele gütmek denir. Bunları güdenlere de hergele çobanı denir. Tabi bunların diğer büyük yaşlardaki sığır cinslerine göre daha çocuksu, daha hoppa, daha deli fişek olduklarından daha henüz gidip geldikleri yerleri araziyi bilmediklerinden çobanın çomağının tadını almadıklarından (çobanın sopasını yemek) korkuları olmadığı için. Daha evlerden çıkarken tembelliklerinden araziye otlamaya gitmemek için çeşitli hile ve kaçmalara başvurmalarından dolayı bunların çobanlığını yapmak da bir hayli zordur. Onun için Konya’nın büyükleri bazen böyle bir hata yapan genç çocuğu “ne hergele şey yahu” diyerek azarlarlardı. Anadolu’nun bazı yörelerinde böyle ufak olan merkep sıpalarına da hergele dendiği söylenmektedir. Geçmiş yıllarda köylerde bulunan ve köylüler için geçim kaynağı olan malların çeşitlerine ve yaşlarına göre çobanlıklar olurdu… Öküz çobanı, yoz çobanı sağmal ineklerin çobanı davar çobanı ve öğrek çobanı bunları daha da çeşitlendirmek kolay. O yılların köylülerce vazgeçilmezlerinden olan çift sürmek için mutlaka olması lazım şey öküz idi. Öküz güdene öküz çobanı, 1 yaş ile 4 yaş arasındaki erkekli dişili ki bunlar dana, düve, tosun ve kısır inekler diye adlandırılan yaz günlerinde dağda otlayıp dağda kalan eve gelip gitmeyenlerine yoz, bunların çobanlarına da yoz çobanı denir. Atların dişi ve üretken olan kısrakları ve yeni doğmuş tayları daha bir iki üç yaşlarında köyde işe yarmayan beygir cinslerinin dağda kalıp otlayanlarına öğrek, onları güdenlere de öğrek çobanı denirdi. Bunlardan başka bir de davar cinsinden keçi koyun vardı ki bunların da yozu ve sağmalı olurdu. Bizim köyümüzün dağlık arazisi çok geniş bir satha yayıldığından bu tür malların üretimi ve bakımı yılın yarıdan fazla günlerinde dağdan beslendikleri için çok kolaydı. Baharda dağlara sürülen bir mal, bizim köyümüze ancak 10. ayda gelir, beygir cinsleri ise daha geç 12. ayda evlere ahırlara gelirlerdi. Hatta kar altında bile kalsalar bunlar, yerdeki keven dikenlerini ayakları ile tırmalayıp kar altından çıkarıp yerler ve gurup gurup arkadaşlıklar kurarak kurda kuşa da karşı koyup onların saldırılarından da korunurlardı. Ayrıca sağmal diye adlandırdığımız sağılır inekleri otlatmakla görevli çobanları sabah köyden alıp otlatmaya götürür, akşama geri getirir bunların yavrusu olan hergele danaları ise 3 ay kadar araziye alıştıktan sonra onlarda dağlara yoz denen sığır sürüsün içerisine katılıp orada yaylıma beslenmeye devam ederler. Dağa sürülen sığır ve at cinsi malların kayıp ve hasta yaralı sakat olanlarını tespit etmek için köy ihtiyar heyeti tarafından belirlenen arazimizde halkın ulaşabileceği bir mevkiye 15 günde bir defa kayıp ve hasta malların tespiti yapıldıktan sonra çobanları tarafından tuzlanmaya getirilirdi. Yine o dağlarda çobanların nezaretinde özgürlüklerine bırakılırlardı. Bunlardan bazıları o kadar hoyrat olurdu ki bu malların o çok sevdikleri tuzu yalamaya bile yanaşmayıp kaçar, yıl boyuda ev ağıl bilmez dağlarda gezerlerdi. (1) Burada yaşanmış bir hergele hikayesi anlatalım. Sene 1957-58 iyice bilemiyorum, baharın erkenden sığırlara çoban çıktı hepsi otlayacakları mevkilere, tokatlara (2) ağıllara gittiler. Sağmal sığırlar köye gelip gidiyor. Hanımların da işlerinin en ağır olduğu aylar geldi, yazın bostanlar ekilecek, tarlalar çapalanacak işler yoğun bazı hanım yengeler beylerine ısrar etmişler biz evden gidince taze buzağılar, danalar evde akşama kadar uzun günlerde aç kalıyorlar muhtara söyleyin iki hergele çobanı da bunlara bulsun da verelim haklarını fakirler de sebeplensin demişler sığır hakı 1.5 teneke buğday, ama bunları gütmesi zor olunca dana başına 2 teneke buğday ile pazarlık yapıp iki tane ihtiyaçlı köy delikanlısını çoban tutmuşlar. DANALARI SALIVERİNCE… Sabah erkenden köyde tellal bağırdı “Hergeleye çoban çıktı herkes danasını köy meydanına getirsin” dedi. Dananın boğazında bir ip bağlayıp zor şer köy meydanına getiren köyümüzün hanımları getirdikleri danaları köy meydanında iplerinden salıverince ortalığı bir toz duman bürüdü ki sormayın. Her taraf dana oldu sanki, tutabilene aşk olsun. O gün akşama kadar dana aradı millet arazide, en sonunda akşam köyün sığırları köye gelirken onlar da anaları ile ancak gelebildiler köye… Ertesi gün bunlar anaları ile dağa sürüldüler bir kaç gün dağa gitmeyi öğrendikten sonra ayrı gitmeye başladılar. GÖVELEK TUTUNCA… Yazın sıcağında sığırlara musallat olan bir böcek vardır, insanın bile zor görebildiği bu zalim uçucu gövelek, koca sığırları, öküzleri bile deliye döndürür, sırtına yapışıp da ısırdığı zaman. İşte bu hergele, tam dağa yayılmaya suya alıştı, derken gövelek mevsimi gelir. Daha bunun acısını bilmeyen o taze danaları dağda gövelek ısırmaya başlayınca malcağız kuyruğunu göğe dikerek kafayı yere doğru eğdi de kaçmaya başladı mı durdurana aşk olsun. Bir gün akşama kadar bunların peşlerinde koşmaktan analarından emdikleri süt burunlarından gelir yeni genç çobanların. 20 gün kadar güttükleri danaların haklarını almaktan da feragat edip çobanlıktan cayanlar bile olur. Buna karşılık çobanlıkta daha usta olan bazı eski adamlar nasıl olsa bunlar dağa alıştılar gel biz güdelim köylüden hakkımızı da alalım dediler ve onlar tam sıcak bastırma dan hayvanları bir gölgelik ağıla katıyorlardı. Burada ikindiye kadar duran danalar daha sonra hava serinleyip sineğin tesiri gitti mi ağıldan çıkarıp akşama kadar otlatıp daha anaları köye gelmeden yarım saat evvel getirip evlere teslim ederlerdi. Yıl sonunda o emeği geçmiş olan gençlerin hakkına da biraz buğday verilip gönülleri alındı. CAMIZA BİNENİN HALİ İşte eski köy yaşamları böyle idi. Yukarda saydığımız bunca malın özellikle sığır cinsinden olanların çobanlıklarını yazarken unuttuğumuz ve halen bazı dağ köylerinde çokça bulunan ve gözde bir hayvan olan mandayı (camız) unutmamak gerekir. Büyük cüssesi ile çok abartılı bir görünümü olan bu hayvanlar, çok munis ve sakin görünüşlerine rağmen sinirlendikleri zaman insanlar için çok da saldırgan bir tutum sergiledikleri ve insanları boynuzları ile toslayıp kovaladıkları da bizler tarafından bilinmektedir. Bu hayvanlarının dişileri malakladıktan sonra verdikleri sütleri, camız kaymağı denen lezzetli kaymakları, taş gibi tutarak kaşığı zorlayan yoğurtları ile ve bunlardan çıkarılan tereyağları ile insan yaşamında çok önemlidirler. Ayrıca erkek olanları ise çok büyük bir değere sahiptirler. Nedeni ise bundan 50 -100 yıl önceleri makineleşmenin olmadığı, zor işlerin insan ve hayvan gücü ile yapıldığı zamanlarda gerek tomruk çekmelerinde ve gerekse büyük kaya parçalarının bir yerden bir yere taşınmasında kağnılara koşularak o büyük cüsseleri ile çok daraldığı zaman diz üstü gelip yine de o yükü çekebilmeleri bakımından hiç yerleri gitmezdi bunlarla çok çift süren ekin ekenlerimiz de vardı. Bu mahluklar yazın serin yerlerde yaylalarda otlamayı ve mutlaka otladıkları yerlerde bir gölet su birikintisi ve akan bir çayın olması lazımdır. Çünkü yaz sıcağında en az 7-8 saatlerini bu suyun içersinde yatmakla geçirirler.. Bu hayvanın kini üzerine başımdan geçen bir olayı sizinle paylaşmak isterim. Yıl 1957.. Köyümüzde hem akrabamız hem de yakın komşumuz olan merhum Abdullah emmi bir gün bize geldi. Babama “Gardaşlık benim beygirler şimdilik boş çıktılar (çayırlardan ot biçme ile ekin biçme mevsimine kadar) bunları yarın İsmail dağa bir sürüverip gelsin hayvanlar 20-25 gün bir çayırlasınlar dağlarda” dedi. Abdullah emminin çift sürme, yük taşıma gibi bütün işlerini bu hayvanlar yapardı. Emmi çok da iyi bakar hayvanlarına, yemlerini sularını tımarlarını yerli yerinde verir, malları gayet bakımlı idi. Babam merhum da “Olur arkadaş, İsmail boş sürüp gelsin” dedi. Ertesi sabah ben hayvanın birine bindim, dağa doğru yürüdüm öbürü de ardımdan gelmeye başladı, meğer hep öyle yaparmış emmi. Giderken bir arkadaşıma rastladım Ali diye… O da kız kardeşi ile odun toplamaya gidiyormuş, beraber gittik. Ben hayvanları su çıktığı çayırlarından Musabey denen Yeşilvadi’ye doğru sürdüm, gittiler zaten hevesle gidiyorlar. Çünkü dağda özgürlük var onlar için. Merhum arkadaşım Ali ye kız kardeşine yardım ettim. Odunları topladık, hayvanlarına sarıp kız kardeşi ile onu köye yolcu ettik. Biz de çayırlarda böget yapmış suda yüzen köylü arkadaşlarımızın yanlarına vardık. Onlar yakındaki Gilissira yaylasından oraya gelmiş oğlak ve kuzu güden çobanlardı. Biraz onlarla oynayıp gülüştük bize “Şurada camızlar var gelin onlara binelim, kovalayalım onları koşturmak çok hoş oluyor” dediler. Benim hiç yaptığım ve bildiğim iş değildi. Onlara uyduk suların içerisinde serinlemek için yatmış olan camızları kaldırdık, ikişer üçer kişi sırtlarına bindik. Bir hayli koşturduk malları. Arkadaşlarım benim bu işlerde acemi olduğumu anlayınca, hepsi camızın üzerinden indiler. Ben inmeye fırsat bulamadan ardından camızın kıçına embelli (3))değneği batırıp camızı sinirlendirdiler. Camız altımda koşup oynayıp beni taşlıkların içerisine attı sırtından ve bir de gelip boynuz darbeleri ile beni yerlerde sürükledi. Tabi benim kolum, dirsek oynağımdan çıkmış acılar içersinde oradan ayrıldım. Köyün bahçelerinde yeni ermiş olan kirazlardan biraz yedik arkadaşlarla, ama ben kolumun acısından kirazın falan tadını alamıyordum. Arkadaşım merhum Ali ile köye geldik. Köydekilere camızdan düştük desek ayıp olacak gençlik de var tabi bir yalan söyledik. Sorduklarında beygirden düştük hayvan ürktü beni sırtından attı dedim.
YALANCININ MUMU Abdullah Emmi merhum “oğlum benim beygirim adamı sırtından atmaz, bir yanlışlık olmasın” dedi ama ben ısrar ettim “beygir attı” diye.. Adam çaresiz beni başka bir köydeki sınıkçıya götürdü kolumun tedavisini yaptırdı rahatladım. Ertesi gün Cuma idi Abdullah emmi camiye gider bizi bir gün evvel camızın attığını gören Hüseyin Emmi “yahu Abdullah ağa senin hısımın oğlu Ismayıl’ı dün camız perişan etti yahu, zararı çok mu çocuğun” demiş. Bunu duyan Abdullah emmi “Ne camızı arkadaş?” deyince Hüseyin Emmi olayı ayrıntısı ile anlatmış. Abdullah Emmi akşam bize geldi ve daha babama bir şey söylemeden bana gülerek bakıp “Ne habar ulen camızcı dabış” dedi. Ben tabi durumu anladım başka odaya kaçtım, ama yalan söylediğim içinde bir hayli utandım emmiden ve babam rahmetliden. Öbür taraftan konuşmaları dinliyordum. Emmi babama “Yahu gardaşlık, ben hayvanlarıma güvenirim üzerindeki adamı kolay kolay atmaz onlar” diyordu. Çok da haklı idi adamın hayvanları çok sakin ve ağırlardı. Bu olaydan sonra benzer bir daha hataya düşmedim Allah a şükürler olsun… Demek ki yalancının mumu yatsıya kadar yanar sözü yerinde bir atasözüymüş. Siz de aman yalan söylemeyin…
Dipnotlar: (1) Bunların ele avuca sığmayanlarına da köylü deli fişek yoz der ve tabi ilerde ya çift öküzü ya da sağınılacak bir inek yapacağı için ona karşı bir muhabbet besler nede olsa mal canın yongasıdır. Tuz baharda kışta her zaman bu hayvanların tuz ihtiyacı vardır hem yedikleri otun dişlerdeki gıcırtısını giderir. Hem de iç organlarında bilhassa bağırsaklarını kuvvetlendirir (2) Tokat sığırların gece yattığı taş ve benzeri şeyler ile çevrilmiş üstü açık yerdir. (3) Embel köylerde çift öküzlerini ve merkepleri sürmek için ucuna çivi çakılarak kullanılan genelde iğdeden olan değnek.
Ortalama Üye Değerlendirmesi
KL5 SMN N T 5 4 LLX BLH W8O 2 X L G O A X3H SAT ETW
Gönderilen yeni yorum yok
Türkiye'yi ağlatan kazada 2 kayıp da bizim köyden..
Ürgüp Göreme'ye geziye giden 2-A sınıfı öğrencilerini taşıyan otobüs, Aksaray'da kaza yapmış ve 33 öğrenci ve veli kazada hayatını kaybetmişti.
2008 YILI OLAGAN GENEL KURULU TOPLANTISI 17/2/2008 PAZAR GÜNÜ SAAT 13,00 DE DERNEK MERKEZİ (YAYLA GÜZİDE HANIM SOKAK GÜZİDE AP.No.18/A BAHÇELİEVLER / İST. ADRESİNDEDİR. İSTANBULDAKİ TÜM HEMŞEHRİLERİMİZİN GENEL KURUL TOPLANTISINA KATILIP YENİ YÖNETİM KURULU ve ORGANLARINI SEÇMELERİNİ KURUCU BAŞKAN OLARAK RİCA EDİYORUM.(Dernegimizin yaşaması için bu gereklidir.) LÜTFEN HERKEZ YANINDA BİRİNİ GETİRSİN
Hasan ATEŞCİ İst.Dern.Başk.
Tüm İslam aleminin ve Gökyurt'lu hemşerilerimizin bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi mübarek olsun. Bu mübarek gecenin Vatanımıza, Milletimize ve Tüm İsalam alemine hayırlar getirmesi dileğiyle.
Dernek Yönetim Kurulu
23 Eylül 2009 Çarşamba İsmail Detseli’nin Memleket Gazetesi’ndeki yazısı. Ah o eski Ramazanlar: Eskiden beridir Anadolu’muzda Ramazan ayının atmosferi bir başka olur. Tabii Konya’mızda ve civar dağ köylerinde bu Ramazan’a yaklaşım bir başkadır.
Derneğimizin çeşitli tarihlerde İstanbul, Ankara ve İzmir illerinde gerçerkleştirdiği ziyaret gezileri ve neticeleri aşağıda belirtilmiştir. Gezilerde görüşülen köylülerimiz birlik ve beraberlik içerisinde köyümüzün kalkınması için tüm gayretleri göstereceklerini belirtmişlerdir.
Yaklaşık 40 yıldır kazılar yapılan çatalhöyük ve (diğer iki höyük) Konya'ya gidildiğinde mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerlerden biridir. Konya’nın Çumra İlçesi sınırlarında olan bu höyük'te yapılan çalışmalar sonucunda 13 yapı katı açığa çıkartılmıştır. Zoldra ise Kilistra civarındaki diğer bir ilginç höyüktür.
Konya Postası gazetesi yazarı İlker Mete Mimiroğlu'nun 18 Ağustos 2008 tarihli gazetede yayınlanan makalesini buradan okuyabilirsiniz. Yazara köyümüzle ilgili yaptığı çalışmalardan ve hassasiyetinden dolayı teşekkür ederiz.
Bugünkü bölümümüzde de, İlker Mete Mimiroğlu’nın, “ Günümüze ulaşabilen bir Ortaçağ kenti” makalesine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
İstanbul'daki Geleneksel Pikniğimiz daha önceden açıkladığımız Çatalca'daki yerde yapılmayacaktır. Bu seneki piknik yeri olarak "Beykoz Korusu'nda 3 Haziran 2007 Pazar günü yapılacaktır.
Tüm Hemşehrilerimize duyurulur. HASAN ATEŞCİ İst. Denek Başkanı
Hemen çevresindekiler yanına yaklaşıp, neye baktığını acaba neyin noksan olduğunu sordular sanırım. Kulaklığını eliyle iyice kulağına yerleştiren İnönü merhum, yarı soranlara, yarı da mikrofona doğru yükselen sesiyle şunları söyledi: “Hani benim kader arkadaşım, silah arkadaşım, can dostum sakallı Memiş’im yok mu?” dedi. Devamı için Ünlülerimiz linkini veya burayı tıklayabilirsiniz.
Selçuk Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü Araştırma Görevlisi Bizantolog İlker Mete Mimiroğlu, Eşi Araştırma Görevlisi Arzu Mimiroğlu ve bölüm öğrencileri, köyümüzü ve Alısumas Tepesini kapsayan araştırma gezisi düzenlediler.
Tekkeli Osman Demir (Çavuş Osmanı) 19-Mart-2008 Çarşamba günü vefat etmiştir. Akşam namazı sırasında defnedilmiştir. Merhuma Allah'tan rahmet, yakınlarına ve tüm hemşehrilerimize başsağlığı dileriz.
GİDESİM GELDİ
Yıllardır ayrıyım Gökyurt köyünden Çok özledim bir gün gidesim geldi Köy içinde yaren ahbap dolaşıp Eş dostuma bir selam edesim geldi
Sayın İsmail Detseli'nin şiirni okumak için bu linki tıklayınız veya Sizden Gelenler Bölümünü ziyaret edinizi
Kurban Bayramınızı en içten duygularla kutlar yaşam boyu sağlıklar dilerim
YÖNETİM KURULU ADINA B Ş K Ragıp K A D I O Ğ L U
Bizim köyümüzün yüksek ve efsanevi bir tarihe sahip olan Alisumas Dağının zirvesine yakın olan bir pınarın efasnesini anlatacağım bu yazımda. İsmail Detseli Yazının devamını okumak için bu linki veya Hikaye ve Masallar bölümümüzdeki ilgili yeri tıklayabilirler.
Köyümüz'ün gazisini kaybettik
Sayın İsmail Detseli'nin TYB (Türkiye Yazarlar Birliği) binasında, yeni kitabı için tanıtım ve imza günü vardır. Tüm hemşehrilerimiz imza gününe davetlidir. Yer : TYB Binası Tarih : 21 Temmuz 2010 Saat: 11:00
Sayın İsmail Detseli'nin Memleket Gazetesi'nde çıkan yazısı. Orjinali için bu linki tıklayabilir veya buradan okumaya devam edebilirsiniz.
İsmail DETSELİ
Konya Büyükşehir Belediyesi, Ticaret Odası, Sanayi Odası, Ticaret Borsası, Esnaf ve Sanatkarlar Odalar Birliği, Türsab, Gazeteciler Cemiyeti, Turistik Belgeli Konaklama ve Yiyecek İçecek Tesisleri, Otelciler Odası, Lokantacılar Odası ve üye sivil toplum kuruluşlarıyla yapılan ortak çalışmalar sonucu Konya’nın 7 harikası Mevlana Kültür Merkezinde ve Kule Site Alışveriş Merkezinde oylanıyor.
Köylümüz Ali Baloğlu (Bittigilin Ali) 02-03-2009 günü vefat etmiştir. Cenazesi ikindi namazını müteakip üçler mezarlığına defnedilmiştir. Merhuma Allah tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dileriz.
Mevlüt Saatçi ve Bitti Hüseyin'i ni kaybettik...
Sayı İsmail Detseliden bir çalışma daha.. Babamızdan dedemizden dinlediğimiz, hayal meyal hatırladığımız Arzu ile Kamber masalı artık arşivimizde yer alıyor. Arzu ile Kamber Masalını okumak için burayı tıklayınız veya Hikaye ve Masallar bölümümüzden okuyabilirsiniz.
29 Mart 2009 tarihinde Ülkemizde yerel seçimler yapılmıştır. Her İl, İlçe, Belde ve köylerimiz 5 yıl süreyle kendilerini yönetecek kişileri seçmek amacıyla sandık başına gitmiştir.
Köyümüzden Süleyman Güney (Kıbrıslılaın Süleyman) vefat etmiştir. Merhuma Allah'tan rahmet, yakınlarına ve tüm köylümüze başsağlığı dileriz.
Kilistra (Gökyurt) Kültür ve Turizm Derneği Yönetim Kurulu
Karun Hazinesi'ne ait kanatlı denizatı biçimindeki altın broşun, Uşak Arkeoloji Müzesi'nden çalınıp yerine sahtesinin konulması müzelerdeki güvenlik açığını bir kez daha gündeme getirdi. Kültür ve Turizm Bakanlığı soruşturmanın devam ettiğini söylerken, Karun Hazinesi'nin Türkiye'ye kazandırılmasında emeği geçenler ise hırsızlık olayına haklı olarak daha fazla tepki gösteriyor. Ülkemiz müzelerinde çok değerli kültür hazineleri sergileniyor, ancak gelişmiş teknolojilere dayalı güvenlik sistemleri ne yazık ki hala yok.
Kilistra Gökyurt Kültür ve Turizm Derneğinin yapılan olağan genel kurulunda yeni dernek yönetimi seçilmiştir.
Kilistralı esnafların tanıtıldığı 'HARMANLAR' bölümü eklenmiştir
Derneğimizin kısa mesaj ile üyelerimizi bilgilemdirme sistemi faaliyete geçmiştir...Vefat, düğün, hastalık gibi hemşerilerimizin özel veya acılı günleri kısa mesaj sistemi ile duyurulacaktır. Bu bağlamda üyelerimizin ve hemşerilerimizin dernek yönetimi ile irtibata geçerek cep telefon numaralarını güncellemeleri gerekmektedir. Bu konuda göstereceğiniz hassasiyet için şimdiden teşekkür ederiz.
Tüm İslam aleminin ve değerli köylülerimizin Ramazan Bayramını kutlar daha nice bayramlara sağlık mutluluk birlik ve beraberlik içinde erişmelerini dileriz.
Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı dönemine ait 500’e yakın eserin bulunduğu, 9 bin yıllık tarihe beşiklik eden tarih ve kültür şehri Konya, turizmde sadece Mevlânâ Müzesi, İnce Minare ve Karatay Müzesi ile tanındığı için yeterince yabancı turist çekemiyor.
11. Geleneksel Gökyurt Köyü Kültür ve Turizm Şöleni
Geleneksel Şölenimizle ilgili bilgiler aşağıdaki gibidir. Tüm köylülerimize önemle duyurulur.
Kilistra Antik kenti M.S. 7. y.y'da Kapodokya benzeri yumuşak kayaların oyulması ile bir çok kaya yerleşmesi oluşturulmuştur. 1998 yılında giderleri il özel idare müdürlüğü tarafından karşılanmak üzere Konya Müze Müdürlüğü adına yapılan kurtarma kazısı çalışmalarında, Haç Planlı Şapel, Sümbül Kilise, Büyük Su Sarnıcı ve Şırahanelerde temizlik, restorasyon, çevre düzenlemesi yapılmıştır.
Kilistra'da kış ve düğün resimleri eklenmiştir...
Berat Kandili, Yüce Rabbimiz nezdinde beratımıza vesile olduğu, Rabbimizin affediciliğine ve bağışlayıcılığına sığınmayı öğrettiği gibi, aynı zamanda kırılan kalpleri onarma, dargınlık duvarlarını yıkma, kin, nefret ve intikam duygularını aşma günüdür. Yaradan’ın affına erebilmek için yaradılanı affetme günüdür. Diyanet İşleri Başkanlığının Mesajını okumak için tıklayınız
Receb-i şerifin ilk Cuma gecesi Regaib gecesidir. Her Cuma gecesi kıymetlidir. Bu iki kıymetli gece bir araya gelince, bu gecenin kıymeti daha da artmaktadır. Allahü teâlâ, bu gecede, mümin kullarına, ragibetler, yani ihsanlar, ikramlar yapar. Bu geceye hürmet edenleri affeder. Bu gece yapılan dua red olunmaz ve namaz, oruç, sadaka gibi ibadetlere, sayısız sevaplar verilir.2012 Regaip Kandilini 24 Mayıs Perşembeyi Cuma'ya bağlayan gecede idrak edeceğiz. Kandiliniz mübarek olsun