Okunma Sayısı : 9113
Konya Ticaret Odası Başkanı Hüseyin Üzülmez ile Konya kültürü üzerine duayen olan Seyit Küçükbezirci eski Konya’yı konuştular ben can kulağı ile dinledim. Çok da iyi yaptım çünkü birçok güzel bilgiler aldım bilmediğim neler neleri öğrendim. (Yazısı için Sayın İsmail Detseliye teşekkür ediyoruz.)
Sayın başkan Üzülmez ile birçok kere karşılaşmamızda hep bu sohbetin konusu olurdu bir gün Seyit bey ile Konya’yı konuşacağız diye işte o beklenen gün gelmiş bana da haber edilmişti. Önce başkanın değerli sekreteri İsmail Bey aradı sohbetin saat 14’te olabileceğini söyledi, ardından tekrar arayıp saat 16’da olacağı konusunu anlattı ben de aynı titizliğimi gösterip saat 15-35’te odaya vardım. Sayın Başkanı boş durdururlar mı? Bir tv çekimi için KTO’nun bahçesinde idi Başkan. Ben tam makama çıkacaktım beklemeye Seyit abi de geldi birlikte çıktık başkanın sekretaryasının yanına oturup beklemeye başladık. Hiç de boş durmadık Seyit ağabeyle hem çay içtik hem sohbete devam ettik. Uzun zaman sonra yanımıza gelebilen Başkan beyi yine birçok bekleyen vardı onları da ağırladı uğurladı Başkan Bey. Artık akşam olmuştu bizim sohbet başka mekâna taşındı güzel bir kafeye gittik oturduk. Burası reklâm olmasın ama çok harika bir mekândı Nalçacı’da kafedeyim diye bir yer. Çerez ve sular geldi içenlere nargile servisi yapıldı. Benim ise acelem vardı çünkü Konya’yı dinlemek için sabırsızlanıyordum. Dinleyiciler pür dikkatle eski Konya’yı dinliyorlardı. Başkan yardımcısı İsmail Haydaroğlu yeminli mali müşavir Yener Ölmez basın danışmanı Osman Başeğmez ve bulunduğumuz mekanın sahipleri…
Önce eski savaşlardan ve savaşın önemli malzemelerinden atından mızrağından zırhından tekniğinden bahsederken at ile insan dostluğunu atın sahibine sadakatini. Savaşlarda onların üzerideki binicilerini nasıl koruduklarını süvarilerin de atının dilinden anlayan onun dertlerini iyi bilen birer veteriner kadar bilgiye sahip olduklarını anlatan Seyit abi uzun Hasan ile Fatih Sultan Mehmet’in Otlukbeli savaşlarından birer örnekle ortalığı geçmişe yöneltti. Bu güzel konuşmada Osmanlı ordusunun müthişliğini ve Uzun Hasan’ın ‘heyyyt be kahpe Osmanlı ordusu ne muhteşemsin, Breh uzun Hasan sen ne cesaretle böyle muhteşem bir Osmanlı ordusuna karşı geliyorsun’ sözünü dile getirdi. Konuşmalar arasında Osmanlı ordusunun beslenme, ekonomik durumu ve harp için yapılan hesap kitap işleri de unutulmadan biz meraklı dinleyenlere Seyit Bey tarafından aktarıldı.
Ardından Seyit Abi derlediği, sevdiği türkü ve atasözlerinden anlatarak Türkler’de çok önemli bir yeri olan atların donu na (renk ve karakteristik özellikleri hakkında) vurgu yaparak Alma Al’ı, Sat Yağız’ı, Besle Kır’ı, Bin Doru’ya diyen atalarımızın taşıdıkları hayvanlar üzerinde sahip oldukları bilgilerden bahsederek, bunları çok defalar makalelilerimde yazdım dedi Seyit abi. Bu arada Hüseyin başkan da Karacaoğlan’dan at konusunda yazılmış bir dörtlüğünü söyledi.
Atı olan ata biner atlanır. Yiğit olan her cefaya katlanır Yiğit gölgesinde yiğit saklanır Kötülerin dalı budağı olmaz
Deyince Seyit abi ihtiyarladığını anımsayıp oda karacaoğlan’ı bir şiirini yansıttı.
Karacaoğlan der ki noldum nolayım Akar sularınan ben de geleyim Sakal seni makkabınan yolayım Bir kız bana emmi dedi neyleyim Sakalı matkabınan yolayım
derken sakalın ağarmasına sitem ederek tıraş edeyim demiyor kökten yok etme isteğinde olduğunu vurguluyordu. Sonra derin düşünceye daldı Seyit abi ve sustu. KTO Başkan yardımcısı sevgili İsmail Haydaroğlunun Konya’mızın lezizliği ile meşhur bazı armut isimleri ile ilgili sorusu ile Konya’ya ve yetişen meyvelerine geçildi. Eski Konya’nın bağı bahçası sebzesi meyvesi ürün alması katık alması Karpuz’u Divleği (kavun) yaşamı konuşması her şeyiyle bir kültürdür, diyerek armut meyvesinin daldaki yetişmiş fiziki özelliğinden tadından dolayı aldığı isimleri şöyle sıraladılar. Kantar topu, Kış armudu, Öküz göbeği, Şeker armudu, Nar armudu derken bu armudun nar ismini yanağındaki hafif kırmızıdan aldığını vurguladılar.
Başkan Üzülmez Konya’nın meyveye ve sebzeye çok elverişli bir yöresi olan Lalebahçe Durunday semtlerinin çocuğu olunca sebze meyve üzerindeki bilgilerini hem aktardı hem de Seyit Abinin bazı şeyleri hatırlamasını sağlarken sarı hurma erikten ve ondan tatlı olduğu için çok yapılan yahni gibi yemeğinden koyun kuyruğunun içindeki kıkırdak kemiği ile pişince lezzetinin bir ayrı oluşundan dem vurularken benim gibi bu yemeği bilenlerin ağzının suyu akıveriyordu.
Artık kültüre girmiştik. Seyit abi biz anlatıcıların nesli kesiliyor diye yakınarak, geçenlerde bir camız kaymağının nasıl döküldüğünü anlatacak kadın bulamadım Araplarda Biçyemezde deyince Hüseyin Başkan camız kaymağının döküşlü anlatmaya başladı. Camız sağılır kaymak süt makinesinde veya yağlı çalınmış yoğurdun yüzü alınarak beş altı gün biriktirilir. Ve evlerin gerisinde karanlık izbe ve rutubetli serin yerlerde çömlekler içersinde üstü çul çapıt ile bürünerek muhafaza edilir sonra bu ürüng (kaymak ürün) ortanca bir bakır leğende iyice pişirilir. Öyle ki seksen derece kaynar içindeki bakteriler ölsün diye. Sonra yine leğende soğuduktan sonra gece ayazında veya yine serin izbelerde muhafaza edilip çömleklere basılır ya birde kadayıfın üzerine tandır ekmeğine ve bazlamaya sürülünce ohhh yemede yanında yat.
Artık ortam tam kültüre girmişti. Üzüm bozmayı o çeşitli pekmezlik üzümleri çaraş’ta basalamayı (çiğnemek ezmek) ve pekmez kaynatmayı şıraya toprak çalmayı konuşuyorduk. Hüseyin Başkan babam çok titizdi bu konuda asla çaraş’ta üzümü çizme ile veya ayakkbılı vaziyette basalatmaz ayaklarımızı sabunlu su ile yıkatır kıl çuvallarda dolu olan üzümü basalatır alınan şıralar haranı ve kazanlarda dinlendirilir. Günler önceden anamın sırtıma heybeyi verip de taa loras yakınlarında yerini bildiğim pekmezin özel toprağını bana getirtir onu adamakıllı temizler leğende pisliğini alır dinlenen şıralara toprağı yeter derecede çalar onun göynümesini büngüldemesini (Konya tabiri ekşime)beklerdi. Sonra şırayı bulandırmadan yavaş yavaş ocaktaki pekmez leğenine aktarırdı. Pekmez kaynamaya başladı mı analar çok usta ve bilge bunlar kadın işi elinde bir kevgir ortasından kaynayan yerden durmadan savurur taşmasını önlerdi çok kaynayıverirse ya ateşi kısar ya biraz soğuk su epeler üzerine. Ben araya girdim Başkanım köpük yemeyi unutma deyince haa dedi kaynayan pekmezin kenarlarında oluşan o mis kokan köpüğü anacığım birer sahana alır konu komşuya koku hakkı olarak bizimle gönderirdi ama bizim dut yaprağı veya ayva yaprağı ile leğenden köpük yememizin tadı başkaydı dedi.
Konya kadını fabrika gibi idi. Üretkendi evin her ihtiyacını kendi yapardı üzümün çıkan posasını atmaz onu da tuzlar leğende çürümeye terk eder çıkan salgıyı kaynatıp ondan sirkesini de yapardı. Armut Kabak Balcan reçelini anlattılar Bulgur kaynatmaya geçtiler. İyi ve temiz sert kundullu buğdaydan seçilen. Buğday yıkanıp temizlenir kazanda kaynatılır kurutulduktan sonra çöpü çöpeli ayıklanır el değirmenlerinde çekilerek bulgur ve düğü yapılır dı böyle bulgur çekiveren makineler pek yoktu o zaman. Bunun arasında aynı buğdaydan birazını bir kenara koyan evin bilge hanımı onu su içersinde bir hafta göynüttüğü (suda bekleyip şişmek)buğdayı tülbentten süzerek çeşitli evrelerden geçirir evin nişastasını da çıkarıverirdi. Seyit abi işte burada noktayı koydu dedi ki: Konya evi entegre bir işletmedir. İşleteni ise bilge Anadolu Konya kadınıdır.
Hüseyin Başkan dağarcığı aslında çok kültür dolu. Açılmıştı artık. Eskilere gidince Konya bağ evi ve şehir evi oturmalarından söz açtılar iş yine boğaz üzerine idi neler yenirdi sorusu börek ve tiritleri yağlı yemekleri akla getirdi. Üzülmez merhum emmimin uzunca bir aksakalı vardı. Bol tereyağı ile yapılmış böreği yerken onun sakalından yağlar damlar inerdi bunu nasıl izah edeceksin emmi deyince şu cevabı verirdi. Gaç oğlum böreğin yağı sakaldan damlamazsa ben börek yedim saymam derdi diye espri yaptı ama doğruydu.
Seyit abi eğitim öğretimin hiç olmazsa yöresel olarak bu kültürü hiç aktarmadığından şikâyet etti. Analarımızın Dr olduğunu çocuklarının hastalığında karın ağrılarını gidermekte özel olarak bazı yerlerden alıp getirdiği toprağı sacda kavurup diktiği bir temiz beyaz keseye doldurup çocuğun karnına koyduğunu onu beşiğe belerken bile o toprağın nasıl çocuğu rahatlatacağını bilirdi diyerek durdu. İşi köyneksiz kabak çekirdeğine getirdi. Şimdilerde pek göremediğim köyneksiz kabak çekirdeği ama evvelden çok olurdu. O hafif ateşte sac üzerinde kavruldu mu artık başka ayıklama işi olmaz hemen basitçe yemeye geçilirdi onlarında insan sağlığında büyük önemi vardı. Derken kabak tatlılarını et kabağını bal kabağını ekşili kabağın lezzetini ballandırmayı da unutmadı.
Konuşan bilgeler Konya güllerini de unutmadılar hösnü yosuftan Katmer güllerinden kokusu ile ortalığa haz veren sarı güllerden ve eskiden Lalebehçe okulunun bahçe duvarı gibi etrafını süsleyen o kokulu gülleri Hüseyin başkan hatıratınca hepimiz eskilere gittik çünkü o güllü okul bahçesini bende hatırlıyordum ve geçmişi güzel kokularla yaşadık Seyit abi yaşamı boyunca gördüklerini yaşadıklarını bir bir Anlatırken, toprağımızın ihtiyaç duyduğu Konya ovasının arazisindeki yavşan otlarının yok edilmesinden ve Anadoludaki yavşan otunun toprağa ve ondan yiyen mal melale Allahın sunduğu bir lütuftur onu yiyen koyun keçinin ve sığırların sütlerinde bir başka mineral olurdu diyerek otun yok edilmesine hayıflandı. Sonra Konya da aslım yeşilliğinin kurutulmasından yakınarak buralar Konyadaki hava atmosferini sirkülase ederdi. Son yıllarda yapılan barajlar göletler ve bu tür bana göre yanlış işler ekolojik dengeyi bozarak küresel ısınmayı Konya nın her yıl sebze meyve üretiminde düşüklüğüne sebep olduğunu bahsederek başka ülkelerdeki bulut savma işinden de dem vurdu. Ama konumuz Konya kültürü idi.
Meyveden söz açılınca yine bu sefer Ayva konu edildi. Ekmek ayvası yumuşak olur ama kışlık için fazla dayanıklı değildir. Diye başladı Hüseyin Üzülmez, ama öbür anam babam Konya nın sert ve mis gibi kokan ayvası daha dayanıklı olur kışın oturduğumuz odaların üzerindeki ardıç ağaçlarına asılır senesine kadar odada ayva kokusu olurdu deyip ondan tatlı reçel ve dolma yapıldığı gibi yukarıda anlattığımız sarı Erikten yapılan yahnisi de yapılır derken bu meyveye son yıllarda çok musallat olan çeşitli böceklere getirdiler. Seyit abi konuyu ve şu tespitte bulundu eskiden meyve sebze üzerine musallat olan bu kadar zararlı yok idi meyve sebzede. Neden? Çünkü atalarımız konun komşu hakkını göz hakkını koku hakkını gözetir ürününü bol bol tasadduk ederdi. Biz ise o hasletlerimizi bıraktık yüce Allah da bize bu zararlıları musallat etti deyiverdi.
Derken çocuk oyunları hatıra geldi Üzülmez başkan harmam biş’i özensek hala yapabilir miyiz acaba Seyit abi dedi. O da vallahi hem de ekstrasını yaparız üssüyün Başkan deyince güzel bir espri oldu. Harmanbiş in nasıl yapıldığı hakkında da biraz bilgi verdiler dinleyenlere.Yine yemek yine boğaz da birleştik ekmek umması (ovması) dal da taşımaktan yorulmaktan bahisle. Arkadaşlar insanın sırtına dal denir Konya mızda (dalımdan inivir gayri) gibi. Ama kabakta başka manada kullanıldığı da olur dal’ın olur mesela (alın kabağına çomağı yapıştırdım mı görürüsün kılığını) artık. Konya sorunları ele alınıyordu not almayı bırakmayı denedim ama nasıl olur bakalım. Olmadı kalem elimde dursun daha neler neler çıkıyor dağarcıktan.
Gençler Seyit abiye Zengin olup da çabuk batıverenleri sordular cevap. Gardaşım arkadaşlarım bakınız bu şehir (Konya)havayı, civayı, kubuzluğu (öğünmeyi)hiç sevmez böylelerini çabuk bertaraf ediverir haksız elde edilen zenginlik azami 10-15 yıl dayanır fazla sürmez. Deyip insan kendine zaman ayırmalı hep dünyalıklarla uğraşmak vücuda zarar verir kendine zaman ayırmayan insan Konya ağzıyla müzmahal (perişan)olur derken. Birazcık şöyle meramın gazel suyu ve onun Konya mızda ki özelliği güzelliği kokusu konu ediliverdi.
Bir ara mahalle hocasının vaazı bile konu edildiğinde hepimizi güldüren şu olayı anlattı Başkan Üzülmez. Konya mahallelerinin bir cami hocası namaz öncesi kürsüde vaaz ederken o yıllarda yeni yeni moda oluveren ve Konya ya yayılan çok makyajdan kaşa rastık göze sürme çekmeden konu açarak bunun çok tehlikeli ve günah olduğunu ima edip yapanları suçlayınca. Cemaatten biri kalkıp hoca efendi hoca efendi sen bize bunları söylüyorsun ama ya senin kızlarının durumunu hiç görmüyorsun. Esas onlara söyle deyince. İmam ulen öyle diyonda gara Ali’m benim kızlara da yakışıyor hani süslenme ya seninkiler ne ya erik dalı gibi kırılıp giderler demiş dedi. Ortalığı gülmekten kırıp geçirdi.
İş artık yavaşa yavaş yine Konya ya has üzüm çeşitlerine bağlara gelmişti. Bu da dutluda kır bağlarında ve Durunday da, Laelbahçe de, bir çok bağın arasında yetişmiş olan Sayın Üzülmez anlatmalıydı. Başladı üzümleri çeşitlemeye. Aladiriz Üzümü, Gut üzüm, Büzgülü üzüm, Gadınbarnak bunlar pekmez üzümünden ziyade evde zevkle yenecek üzümler di. Onların bağdan kesilip getirilmesi bir günde tüketilmesi. Ertesi gün ayrı bir bağdan tekrar bir sepet getirilip getirirken de yolda konu komşuya verilmesi babamızın özel emri idi. Üzümün dalından koparılma zamanı bile önemli idi. Sabahın erken saatinde dalından kesilen üzümün gün boyu canlı ve tatlı kalmasına işaretti o üzümü yemeyen bir adam da üzüm yedim demesin canım dedi. Artık mevsimi güze döndürüyor Karpuz ve Divlek (Kavundan) bahse başlanıyordu Seyit ağabeyinin araya folkloru sokması eski adamların olmazsa olmazından beş türküyü anımsattı. Bu beş türküyü dinlemeden musikiye doymazdı Konya erkeği derken Türküleri şöyle sıralıyordu. Tosun at yorulur da gönül yorulmaz. Emmiler. Turnalar Cezayir Lorastan bir bulut ağdı. Bu türküleri dinlemedi ise Konya lı türkü dinledim demesin diye ekledi.
Konya nın bağcılığı ve üzümleri ve divlek( Kavun karpuz) konusu dile geldi. Seyit abi merhum Celaleddin Kişmir’in Konya da divlek yeme üzerine yazdığı yazıya değinerek. Amanın arkadaşlar üzüm yimeyi bilmeyene üzüm Divlek yemeyi bilmeyene de divlek yedirmeyin valla onu berbat eder ağzında ağzına yüzüne bulaştırır derdi. Onun için gel birde divlekten bahsedelim diyerek Konya da meşhur olan o yılların selbasan divleğinden birde hatunsaray divleğinden dem vurdu. Bunların çok meşhur ve tatlı olduğunu Selbasan’a apa barajı yok iken inen dağların sefesi koyun gübresi dağlardan süzülüp gelen kum ile tam bir besin deposu olurdu onların içinde yetişen divlekler karpuzlar da ayrı bir koku ve lezzet olurdu deyince. Üzülmez başkan söze girdi. Babam rahmetli divlekler büyümeye başlayınca selbasan’a gider kimin tarlasında iyi divlek ve karpuz var ise onun sahıbını bulur o tarladan en az 3-5 cızı veya daha fazla cızısını 4-5 liradan divlek ve karpuz satın alırdı. Onları güze kadar olgunlaştıkça koparır arabamıza koyar gelir soframızı süslerdik. Güzün ise artık kalın kabuklu kışa dayanıklı divlekleri bozar gelirdik izbelere döşerdik bahara kadar oradan kokusu gitmezdi diye ekledi.
Bu divleklerin bir kışlığı birde hemen öğünde yemek için çabuk olgunlaşanları sarı kavun vardı. İşte mevsime göre tüketilirdi bunlar. Hatta analarımız o bilge kadınlar yerden rutubet alıp da çürümemesi için çok divlekleri kirişe üzüm astığı gibi asardı. O ardıç kirişin kokusu sanki divleğe siner koku bir daha değişik olurdu onların yemesine doyulmazdı. Şimdiki gibi genetiği ile oynanmış tohumlardan değil seneye ekecekleri tohumları Konya kadınları bu yıl yetişen güzel salatalıktan düzgün domatesten ve tatlı divlekten rengi tadı güzel karpuzlardan seçip saklarlardı.
Biz ne yazık ki bunların değerlerini unuttuk hatta konuşma kültürümüz bile yok oldu deyip Seyit abi Konya ağzında söylenen fotul fotul (oluk oluk) akan kanlardan konuyu açıp. Bir yerine bıçak kaçıp kesilen adamın kanını durdurmak için eskilerin kullandıkları yöntemi şöyle anlatıyordu.
Bu biz ileri yaşlardakilere çok tuhaf gelmese de gençleri hayrete düşürüyordu. Bu büyük yaranın kanamasını evlerin kirişlerinde oluşup sarkan o örümceklerin yaraya kapatılınca kanı aniden kestiğini ve hatta analarımızın o örümcekleri toplayıp bir çıkında saklayıp lazım olunca bu gibi vakalarda kullandıklarını da unutmadılar. Daha eski atalarımızın kışın nasıl geçeceği hakkındaki tecrübelerini de anlattılar ağız tadıyla. Biz de can kulağıyla dinledik. Eskiler kışa dair tahminde bulunurken bu yıl biraz sert geçecek kış allehem (sanırım). Nasıl bildin? Leyleğin dalda duruşu, Arıların hızlı bal yapmak için çalışması, Eşek arılarının bal arısı kovanlarına saldırması, gibi hareketler den mana çıkardıkları gibi. Dahası kullandıkları malların güze doğru yatıp kalkışlarından yem yemelerine kadar tecrübe edinirler tahmin yürütürler tahminleri de genelde tutarmış.
İşi harman elması tavşan başı elma evlerdeki ayrı hariciye denen misafir odalarından oralara gelen misafir ve yolculara ev halkının ikramından bahsederken Hüseyin Üzülmezin amcası hasan çavuştan bir menkıbe anlatması bizi derin düşünceye daldırdı. Eski adamlardan bazılarının ulaşılması güç olan aylarca yolculuk yapsan ancak varabileceği yerlere bir günde veya birkaç saatte gidip geldim demesi. Ona bazı şeyleri götürmesi emanet götürülen adamında bunu sonradan getirdi aldım diye teyit etmesi olayına değinirken. Üzülmez benim anne dedeme Hasan çavuş derlermiş. Çok harplere katılmış bir adammış. Bir gün sürü otlatmaktan eve gelmiş bakmış ağası evde ağlıyor. Ne o bizim oğlan derdin nedir. Askere çağrıldım sorma deyince. Korkma len ağa ben senin yerine askerliği yapar gelirim yarın sen sürüye git ben askere demiş. O imkânlar da varmış o yıllarda. Dedem asker olup İzmir’e oradan da Selanik’e geçiyor. Düşünün anasının yapıp azığına koyduğu sıcak katmerler daha soğumadan arkadaşları ile Selanik’te cephede yemişler. Bunlar o saf temiz kalpli insanlara Allah ın bir lütfüymüş dedi.
İş dönüp dolaştı eğitime ve Karatay üniversitesine geldi. Seyit Bey Üzülmez Başkan’a şöyle bir öneride bulundu. Aman başkan üniversitede gerekli eğitimlerinizi sunarken aman kültürümüzü örfümüzü ve geleneklerimizi mutlaka o gençlere öğretmenin adabı muaşeret kurallarına uymalarını öğretmeyi ihmal etmeyin bunlar çok önemli şeyler deyince. Başkan Üzülmez de kafasındaki Konya ya has projelerden bir kısmını aktardı şöyle Konya içersinde merkezi bir mekânda haftalık Âşıklar gecesi ve çeşitli musiki masal geceleri eskileri anlatan bilginlerimizden bu gecelerde faydalanmayı planlıyoruz nasip olursa dedi.
Daha şırlağan yağından katmeri daha neler neleri konuştuk sormayın saat 18 de başlayan sohbetimiz Seyit Abiinin yüzüme bel bel bakıp durma (Gonyalıca bir söz)İsmail Bey. Gardaşım canı cana ölçmüşler fazlasını kesmişler işte bizde kestik dedi. Konya nın ilk gazetesi öğütten İtalyanların sıkması ile trende gazete çıkarmış olan Konya nın cesur bilge insanlarını da anarak dua ile bitirdik sohbetimizi.
Saygılarımla teşekkürler Seyit abi teşekkürler Sayın Üzülmez Başkan İsmail DETSELİ 16 Eylül 2010
Ortalama Üye Değerlendirmesi
X4W YDD O X 9 KNX 5HN 8KF 3GP P M K NAU 2HO EEM
Gönderilen yeni yorum yok
GİDESİM GELDİ
Yıllardır ayrıyım Gökyurt köyünden Çok özledim bir gün gidesim geldi Köy içinde yaren ahbap dolaşıp Eş dostuma bir selam edesim geldi
Sayın İsmail Detseli'nin şiirni okumak için bu linki tıklayınız veya Sizden Gelenler Bölümünü ziyaret edinizi
Köyümüzden Süleyman Güney (Kıbrıslılaın Süleyman) vefat etmiştir. Merhuma Allah'tan rahmet, yakınlarına ve tüm köylümüze başsağlığı dileriz.
Kilistra (Gökyurt) Kültür ve Turizm Derneği Yönetim Kurulu
Köyümüz'ün gazisini kaybettik
Konya Büyükşehir Belediyesi, Ticaret Odası, Sanayi Odası, Ticaret Borsası, Esnaf ve Sanatkarlar Odalar Birliği, Türsab, Gazeteciler Cemiyeti, Turistik Belgeli Konaklama ve Yiyecek İçecek Tesisleri, Otelciler Odası, Lokantacılar Odası ve üye sivil toplum kuruluşlarıyla yapılan ortak çalışmalar sonucu Konya’nın 7 harikası Mevlana Kültür Merkezinde ve Kule Site Alışveriş Merkezinde oylanıyor.
Derneğimizin çeşitli tarihlerde İstanbul, Ankara ve İzmir illerinde gerçerkleştirdiği ziyaret gezileri ve neticeleri aşağıda belirtilmiştir. Gezilerde görüşülen köylülerimiz birlik ve beraberlik içerisinde köyümüzün kalkınması için tüm gayretleri göstereceklerini belirtmişlerdir.
Yaklaşık 40 yıldır kazılar yapılan çatalhöyük ve (diğer iki höyük) Konya'ya gidildiğinde mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerlerden biridir. Konya’nın Çumra İlçesi sınırlarında olan bu höyük'te yapılan çalışmalar sonucunda 13 yapı katı açığa çıkartılmıştır. Zoldra ise Kilistra civarındaki diğer bir ilginç höyüktür.
23 Eylül 2009 Çarşamba İsmail Detseli’nin Memleket Gazetesi’ndeki yazısı. Ah o eski Ramazanlar: Eskiden beridir Anadolu’muzda Ramazan ayının atmosferi bir başka olur. Tabii Konya’mızda ve civar dağ köylerinde bu Ramazan’a yaklaşım bir başkadır.
Sayın İsmail Detseli'nin Memleket Gazetesi'nde çıkan yazısı. Orjinali için bu linki tıklayabilir veya buradan okumaya devam edebilirsiniz.
İsmail DETSELİ
2008 YILI OLAGAN GENEL KURULU TOPLANTISI 17/2/2008 PAZAR GÜNÜ SAAT 13,00 DE DERNEK MERKEZİ (YAYLA GÜZİDE HANIM SOKAK GÜZİDE AP.No.18/A BAHÇELİEVLER / İST. ADRESİNDEDİR. İSTANBULDAKİ TÜM HEMŞEHRİLERİMİZİN GENEL KURUL TOPLANTISINA KATILIP YENİ YÖNETİM KURULU ve ORGANLARINI SEÇMELERİNİ KURUCU BAŞKAN OLARAK RİCA EDİYORUM.(Dernegimizin yaşaması için bu gereklidir.) LÜTFEN HERKEZ YANINDA BİRİNİ GETİRSİN
Hasan ATEŞCİ İst.Dern.Başk.
Kilistralı esnafların tanıtıldığı 'HARMANLAR' bölümü eklenmiştir
Türkiye'yi ağlatan kazada 2 kayıp da bizim köyden..
Ürgüp Göreme'ye geziye giden 2-A sınıfı öğrencilerini taşıyan otobüs, Aksaray'da kaza yapmış ve 33 öğrenci ve veli kazada hayatını kaybetmişti.
Konya Postası gazetesi yazarı İlker Mete Mimiroğlu'nun 18 Ağustos 2008 tarihli gazetede yayınlanan makalesini buradan okuyabilirsiniz. Yazara köyümüzle ilgili yaptığı çalışmalardan ve hassasiyetinden dolayı teşekkür ederiz.
Bugünkü bölümümüzde de, İlker Mete Mimiroğlu’nın, “ Günümüze ulaşabilen bir Ortaçağ kenti” makalesine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
İstanbul'daki Geleneksel Pikniğimiz daha önceden açıkladığımız Çatalca'daki yerde yapılmayacaktır. Bu seneki piknik yeri olarak "Beykoz Korusu'nda 3 Haziran 2007 Pazar günü yapılacaktır.
Tüm Hemşehrilerimize duyurulur. HASAN ATEŞCİ İst. Denek Başkanı
Mevlüt Saatçi ve Bitti Hüseyin'i ni kaybettik...
Kilistra Antik kenti M.S. 7. y.y'da Kapodokya benzeri yumuşak kayaların oyulması ile bir çok kaya yerleşmesi oluşturulmuştur. 1998 yılında giderleri il özel idare müdürlüğü tarafından karşılanmak üzere Konya Müze Müdürlüğü adına yapılan kurtarma kazısı çalışmalarında, Haç Planlı Şapel, Sümbül Kilise, Büyük Su Sarnıcı ve Şırahanelerde temizlik, restorasyon, çevre düzenlemesi yapılmıştır.
Selçuk Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü Araştırma Görevlisi Bizantolog İlker Mete Mimiroğlu, Eşi Araştırma Görevlisi Arzu Mimiroğlu ve bölüm öğrencileri, köyümüzü ve Alısumas Tepesini kapsayan araştırma gezisi düzenlediler.
Kurban Bayramınızı en içten duygularla kutlar yaşam boyu sağlıklar dilerim
YÖNETİM KURULU ADINA B Ş K Ragıp K A D I O Ğ L U
29 Mart 2009 tarihinde Ülkemizde yerel seçimler yapılmıştır. Her İl, İlçe, Belde ve köylerimiz 5 yıl süreyle kendilerini yönetecek kişileri seçmek amacıyla sandık başına gitmiştir.
Berat Kandili, Yüce Rabbimiz nezdinde beratımıza vesile olduğu, Rabbimizin affediciliğine ve bağışlayıcılığına sığınmayı öğrettiği gibi, aynı zamanda kırılan kalpleri onarma, dargınlık duvarlarını yıkma, kin, nefret ve intikam duygularını aşma günüdür. Yaradan’ın affına erebilmek için yaradılanı affetme günüdür. Diyanet İşleri Başkanlığının Mesajını okumak için tıklayınız
Receb-i şerifin ilk Cuma gecesi Regaib gecesidir. Her Cuma gecesi kıymetlidir. Bu iki kıymetli gece bir araya gelince, bu gecenin kıymeti daha da artmaktadır. Allahü teâlâ, bu gecede, mümin kullarına, ragibetler, yani ihsanlar, ikramlar yapar. Bu geceye hürmet edenleri affeder. Bu gece yapılan dua red olunmaz ve namaz, oruç, sadaka gibi ibadetlere, sayısız sevaplar verilir.2012 Regaip Kandilini 24 Mayıs Perşembeyi Cuma'ya bağlayan gecede idrak edeceğiz. Kandiliniz mübarek olsun
Kilistra Gökyurt Kültür ve Turizm Derneğinin yapılan olağan genel kurulunda yeni dernek yönetimi seçilmiştir.
Sayı İsmail Detseliden bir çalışma daha.. Babamızdan dedemizden dinlediğimiz, hayal meyal hatırladığımız Arzu ile Kamber masalı artık arşivimizde yer alıyor. Arzu ile Kamber Masalını okumak için burayı tıklayınız veya Hikaye ve Masallar bölümümüzden okuyabilirsiniz.
Kilistra'da kış ve düğün resimleri eklenmiştir...
Köylümüz Ali Baloğlu (Bittigilin Ali) 02-03-2009 günü vefat etmiştir. Cenazesi ikindi namazını müteakip üçler mezarlığına defnedilmiştir. Merhuma Allah tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dileriz.
Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı dönemine ait 500’e yakın eserin bulunduğu, 9 bin yıllık tarihe beşiklik eden tarih ve kültür şehri Konya, turizmde sadece Mevlânâ Müzesi, İnce Minare ve Karatay Müzesi ile tanındığı için yeterince yabancı turist çekemiyor.
Karun Hazinesi'ne ait kanatlı denizatı biçimindeki altın broşun, Uşak Arkeoloji Müzesi'nden çalınıp yerine sahtesinin konulması müzelerdeki güvenlik açığını bir kez daha gündeme getirdi. Kültür ve Turizm Bakanlığı soruşturmanın devam ettiğini söylerken, Karun Hazinesi'nin Türkiye'ye kazandırılmasında emeği geçenler ise hırsızlık olayına haklı olarak daha fazla tepki gösteriyor. Ülkemiz müzelerinde çok değerli kültür hazineleri sergileniyor, ancak gelişmiş teknolojilere dayalı güvenlik sistemleri ne yazık ki hala yok.
Derneğimizin kısa mesaj ile üyelerimizi bilgilemdirme sistemi faaliyete geçmiştir...Vefat, düğün, hastalık gibi hemşerilerimizin özel veya acılı günleri kısa mesaj sistemi ile duyurulacaktır. Bu bağlamda üyelerimizin ve hemşerilerimizin dernek yönetimi ile irtibata geçerek cep telefon numaralarını güncellemeleri gerekmektedir. Bu konuda göstereceğiniz hassasiyet için şimdiden teşekkür ederiz.
Sayın İsmail Detseli'nin TYB (Türkiye Yazarlar Birliği) binasında, yeni kitabı için tanıtım ve imza günü vardır. Tüm hemşehrilerimiz imza gününe davetlidir. Yer : TYB Binası Tarih : 21 Temmuz 2010 Saat: 11:00
11. Geleneksel Gökyurt Köyü Kültür ve Turizm Şöleni
Geleneksel Şölenimizle ilgili bilgiler aşağıdaki gibidir. Tüm köylülerimize önemle duyurulur.
Bizim köyümüzün yüksek ve efsanevi bir tarihe sahip olan Alisumas Dağının zirvesine yakın olan bir pınarın efasnesini anlatacağım bu yazımda. İsmail Detseli Yazının devamını okumak için bu linki veya Hikaye ve Masallar bölümümüzdeki ilgili yeri tıklayabilirler.
Tüm İslam aleminin ve Gökyurt'lu hemşerilerimizin bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi mübarek olsun. Bu mübarek gecenin Vatanımıza, Milletimize ve Tüm İsalam alemine hayırlar getirmesi dileğiyle.
Dernek Yönetim Kurulu
Tüm İslam aleminin ve değerli köylülerimizin Ramazan Bayramını kutlar daha nice bayramlara sağlık mutluluk birlik ve beraberlik içinde erişmelerini dileriz.
Hemen çevresindekiler yanına yaklaşıp, neye baktığını acaba neyin noksan olduğunu sordular sanırım. Kulaklığını eliyle iyice kulağına yerleştiren İnönü merhum, yarı soranlara, yarı da mikrofona doğru yükselen sesiyle şunları söyledi: “Hani benim kader arkadaşım, silah arkadaşım, can dostum sakallı Memiş’im yok mu?” dedi. Devamı için Ünlülerimiz linkini veya burayı tıklayabilirsiniz.
Tekkeli Osman Demir (Çavuş Osmanı) 19-Mart-2008 Çarşamba günü vefat etmiştir. Akşam namazı sırasında defnedilmiştir. Merhuma Allah'tan rahmet, yakınlarına ve tüm hemşehrilerimize başsağlığı dileriz.